30 Kasım 2010 Salı

YÜZÜ GÜLMEYEN ADAMLARLA BAŞARI ZOR


elano resmi sitedeki haberde de belirtildiği üzre santos'un yolunu tutmuş. geçen günlerde gitme sinyalleri veriyordu zaten. galatasaray'da yüzünün güldüğünü hiç görmedim brezilyalının. bence çok yalnızdı dilini konuşan bir arkadaşı olduğunu da sanmıyorum.maçlarda bir tebessüm kırıntısı bile göremedik hiç. hep somurttu, hep kafası başka yerde oldu.

bu durumdan daha önceki haftalarda bahsetmiştim. ailevi sorunları olan futbolcuların verimli olmaları neredeyse imkansız. kewell da ailesinden uzak gerçi ancak alışma dönemi elano gibi olmadı onun. takımla çok çabuk kaynaştı. sanırım karakter meselesi. elano soğukkanlı bir oyuncu. pek heyecanını yansıtmıyor dışarıya. son maçta oyundan alındığında kulübeyi tekmelemişti. sanırım son serzenişleriymiş şanssızlığına.

umarım santos'ta mutlu olur. galatasaray'da sadece kayseri'ye attığı ve aman tanrım ronaldinho'yu aldık sanırım dedirten golünü hatırlayacağım sadece.

yolun açık olsun elano...

MESSİ'NİN GECESİ

gecenin o vakti maçı yaklaşık 20 kişiyle birlikte izledik. izleyenlerin neredeyse tamamı barça'nın bu maçı alacağını düşünüyordu. dünkü yazımda da belirtmiştim barça'nın kazanacağını. gerçekten dediğimiz gibi de oldu.


arkadaşımın bir sözü hala aklımda: "abi, biz çocuklarımıza ballandıra ballandıra bu takımı anlatacağız."


gerçekten de messi ve arkadaşları bir dönemin cruyff'lu hollandası, pele'li brezilyası, maradonalı arjantini gibi efsane olacaktır.


dünkü maçın gollerini izleyenler bu takımın dünyalı olmadığını anlayacaklardır. resmen PES'teki gibiler. ayaklarından topu almak o kadar zor ki. real gibi bir kadroya 5 atmaları ise asla real'in moral bozukluğu ya da formsuzluğuyla ilişkilendirilemez. bu galibiyet barça'nın standart üzeri oluşunun bir göstergesidir.

bu arada keyifsiz maç olacak diye tahminde bulunmuştum. resmen iki lob halinde kaldım maç sonunda:) tahminimin çıkmayışının dayanılmaz hafifliğini yaşadım.


29 Kasım 2010 Pazartesi

BARCELONA-REAL MADRİD 29 KASIM 2010


şehirleri ayrı, dilleri ayrı hatta iddialarına göre ırkları ayrı iki dünya devinin savaşı gerçekleşecek bu gece.



bu maçlardan keyif almadığını iddia edenler futboldan da keyif almayanlardır ancak her şeye rağmen bu büyük rekabette futboldan ziyade siyasetin önemli bir rol oynadığı gerçeği midemi bulandırıyor. bu anlamda ülkemdeki derbilerin daha kıymetli olduğunu düşünüyorum.


keza ülkemizdeki rekabet asla ve asla bir ırk, din ya da mezhep rekabeti olmamıştır. ülkenin bütününe yayılan bir derbi anlayışına sahibiz ve doğruyu gerekirse bir madridlinin barçalıdan ettiği kadar nefret etmiyor fenerlimiz cimbomludan. insan özeline inen bir nefret değil bizdeki.


buna rağmen bildiğim kadarıyla katalunya özerk bölgesinin özgürlük mücadelesinin simgesi barça ve başkentin otoritesine bir isyan bayrağı görevi görüyor.


bu anlamda kendilerine hükmeden başkentin ne insanına ne de takımına saygı duyuyorlar. bizde öyle mi. ne kadar nefret de etsek birbirimizden fenerli ve galatasaraylı ya da beşiktaşlı gibi ayrımlar yaşanacağını sanmıyorum. bu durum madrid'te böyle mi?? barcelona'da böyle mi? asla değil!!!



bütün bunları düşününce futbolun ruhuna aykırı bir mücadele olduğunu düşünüyorum el classico'nun. dünya üzerindeki pek çok derbi aslında futboldan ziyade sosyal hayatla ilişkili. böyle bir atmosferin olmadığı tek tük ülkelerden biri türkiye ve bu anlamda şanslı hissetmeliyiz kendimizi.




her şey bir yana futbol sporunun en iyilerini izleyeceğiz bu gece. ben aman aman bir futbol izleyeceğimiz kanaatinde değilim keza iki yıldır bol gollü el classicolar izlesek de içimdeki his bu maçın kalitesiz geçeceğini söylüyor. böyle düşünmemde nou camp'tan puan almak için her türlü taktiği çekinmeden uyabilecek mourinho'nun payı büyük. bakalım göreceğiz neler olacak. berabere biteceğini düşünüyorum bu büyük maçın.



umarım beni yalancı çıkaran bir el classico olur da buradan tükürdüğümüzü yalamak zorunda kalırız.

28 Kasım 2010 Pazar

DİBE VURMAK BU OLUYOR

daha da dibi olur mu bilemiyorum ama an itibariyle dibi gören bir galatasaray'dan bahsedebiliriz. dipteki çamura saplanıp da küme düşme tehlikesi yaşanırsa onu ayrı değerlendiririz ancak son 20 yılın dibi böyle bir şey olmalı.

galatasaray ve beşiktaş adına bu maçın teknik analizini yapmaya hiç gerek yok. yok galatasaray'ın orta sahası şöyle top yapamamış, yok pino asıl yerinde oynayamamış falan da filan da...

takımın düştüğü durum ortada, önceki yazılarımda da belirttiğim gibi büyük bir revizyon ve altyapıya yöneliş için bu bir fırsat olabilir. keza böyle yıkılışlar bir güzelliğin doğuşunu da getirebiliyor. tabii ki çok zor bir süreç bekliyor galatasaray'ı. eğer gençlere sarılır iyi bir yerli kadro için sabır gösterilebilirse sonraki seneler için bir umudumuz olabilir diyorum ben.


bu sezon için teknik kadrodan tek beklentim kadroda ısrarla, aydın yılmaz, musa, emre çolak, mehmet batdal ve cumhur'un yer bulmasıdır. gençleşsin takım. ayhan servet mustafa sarp'ın hiçbir varlık gösterememesindense bu çocukların rezil olmalarını izlemek daha onurludur.

şimdilik bu kadar ilerleye günlerde uzun uzadıya bir değerlendirme düşünüyorum.

21 Kasım 2010 Pazar

KAYSERİSPOR 0 - 0 GALATASARAY (21 KASIM 2010)

maç başında gördüğüm kadro beni memnun etmedi. doğruyu söylemek gerekirse hagi'nin manisaspor maçından sonra söylediği gibi operasyonu tamamlamasını bekledim. ancak görüldü ki hagi'nin böyle bir niyeti yok. niyet hala günü kurtarmak.

gerçi hagi düğmeye bassa da elindeki malzemeye en fazla çağlar birinci'yi belki musa çağıran'ı ekleyebilirdi.

her neyse maçın başında yalandan bir kayseri baskısı izledik. sonrasındaysa oyun hakimiyetini ele geçiren bir galatasaray. orta sahada yeteneksiz barış'ın oluşu sanıyorum ki mustafa sarp'tan çok daha iyi. almanya genç milli takımında oynamış bir adamın kalitesini tartışmamak lazım her şeye rağmen. ayhan da geçtiğimiz haftaya göre takımı daha ileri götüren bir futbol oynayınca ilk yarıda galatasaray adına fena bir futbol izlememiş olduk. bu kayserispor galatasaray kalesine gelemedi anlamına gelmesin. galatasaray ne kadar gitmişse en az onun kadar geldi kayseri forvetleri kaleye.

elano'yu ve yeteneklerini gördükçe lanet olsun duygusal oyunculara diyesim geliyor. adam resmen büyük bir yıldız ancak belli ki mutlu değil. adamın yüzünde mutluluğa dair tek bir iz yok. zaten haftaiçinde de bunu dilegetirmişti. adam brezilya'sına gitmek istiyor. sanıyorum ki arkadaşı yok. canı çok sıkılıyor. kupa maçında attığı golden sonra bile gülmeyen bir yüz ifadesi. yok arkadaş mutsuz futbolcu takımlara yaramıyor.

pino tırtıklıyor, gördüğü her yerden vuruyor. bu iyi bir şey tabii ancak bunu bencillik düzeyine çıkarmamalı. sanırım hagi'den torpilli. o yüzden vurmayı bırakmayacaktır.

takımda popesculu dönemin izlerini özellikle ikinci yarıda neill'e gördük. mantıklı bir taktik. servet yerine topların neil'de toplanması ve neil'in driplingle öne çıkarak top dağıtması gayet akıllıcaydı. bunu her maçta yapmalı diye düşünüyorum.

evet yorumlarım bu kadar. son sözlerim stadyum ve gelecek üzerine olsun. kadir has gibi stadyumlar artsın da futbol izleyiciliği, sinema izleyiciliği gibi daimi hale gelsin. insanlar medeniyete koşar gibi gelmişler stadyuma. umarım birçok anadolu takımı böyle stadyumlara kavuşur.

gelecek içinse umutlu laflar edemiyorum. geçen haftadan itibaren bir sonraki sezon neler yapılabilirizi düşünen bendeniz, beşiktaş maçını sırf derbinin hatrına izleyecek. birçok galatasaraylı da öyle yapacaktır eminim.


PES 2011 vs FİFA 2011



her iki oyunu da çıktığı günden bu yana uzun süreli oynama fırsatı buldum. fifayı 90'lardan bu yana, pes'iyse winning eleven döneminden beri takip eden ben naçizane yorumlarda bulunayım.

bana kalırsa fifa tutkunları her oyunda world cup 98'in oynanabilirliğini ve grafik kalitesini ararlar. pes tutkunlarıysa japonca spikerileriyle ps1'de oynadığımız winning eleven serilerinin keyfini. pes için milatsa 2006'da çıkan versiyondur kim ne derse desin ; hala en gerçekçi oynanabilirlik o versiyondadır diye düşünüyorum.

bütün bunların ardından iki oyunu değerlendireyim.

pes ile fifa arasında we serisinden bu yana büyük bir fark oluşmuştu. pes'in leyhine gelişen bir farktı bu. oyunculara o kadar iyi hükmediyordunuz öylesine zorlanıyordunuz ki kendinizi gerçek maçta hissediyordunuz. bu söylediğim fark 2010 yılına kadar sürdü. belli ki ea sports yönetimi büyük bir revizyona gitti ve pes'in oyun motorunu enine boyuna değerlendirdiler. bugün gelinen noktada ea fifa'nın oynanabilirlik açısından pes'e yaklaştığını söyleyebilirim.

yaklaştığını diyorum çünkü hala oynanabilirlik özellikleri daha iyi olan oyun pes'tir. ayrıca oyunun kendi içinde sorunlu kısımları da fifa'ya göre oldukça az. fifa'da belli bir süre oynadıktan sonra oyunun gerçektekinden çok çok daha hızlı olduğunun farkına varıyorsunuz. bu insanı yoran bir kusur. her şeye rağmen fifa'nın oyunu oldukça geliştirdiği ortada.

fifa'nın pes'e göre ön plana çıkan özelliği hepinizin takdir edeceği gibi official oluşu. fifa'da bütün takımların ve bütün futbolcuların isim hakları alınmış durumda. sadece turnuvalarda sıkıntı yaşanıyor. o da şampiyonlar ligi tabii ki. pes bu işi önceden bitirdiği için şampiyonlar ligi formatı kendisinde. ancak pes'teki bazı oyuncuların ve takımların hayali adlar taşıması en büyük sıkıntı. ve ilginçtir bu sıkıntının üzerine hala gitmiyorlar.isim haklarını almak bu kadar
zor mudur gerçekten?

özünde değerlendirecek olursak her şeye rağmenpes'i oynarken aldığım tadı fifa'da alamıyorum. fifa'da galatasaray'ı aldığımda tribünlerin söylediği her marşı ayrıntılı duymak bile pes'teki oyun keyfinin önüne geçemiyor ne yazık ki.



20 Kasım 2010 Cumartesi

SCHUSTER ÜLKEYİ QATAR SANIRSA


konyaspor maçını izledim bugün. çok da keyif aldım bir futbolsever olarak. zaten sezon başından bu yana hangi beşiktaş maçını izlediysem keyif aldım. sanıyorum ki tribünler de eğleniyor, bağıra çağıra bitiriyorlar her maçı.

sayısız pozisyona giren beşiktaş takımı bunları değerlendiremediği için uzun süredir skor anlamında tatmin edemiyor taraftarını. ilk günden bu yana oyun felsefesini desteklediğim schuster bugün telaşlandığını belli etti sanırım: ülkede oynanan futbol 60'lı yılların futbolu...

eyvallah schuster, dediğine aynen katılıyorum bir inönü'deki maça bir de almeria deplasmanında barcelona maçına bakıyorum da bizim maçların slowmotion oynandığını kabul ediyorum. birazdan puşkaş çıkacak sağdan çakacak gibi hissediyorum eyvallah.

ancak bu açıklama sence de biraz geç ve kabahat kapama telaşı içindeki bir adama aitmiş gibi durmuyor mu? madem öyle bir futbol oynandığının farkına vardın. 2000'lerin futbolunu adam gibi oynatsaydın da her maçta farka koşsaydın derler adama.

schuster sanıyorum ki ülkeyi ciddi ciddi qatar sanmış. tamam futbol felsefesi, yabancıya bakış gibi hususlarda qatar'dan arta kalan bir yanımız yok ancak konyaspor'a dahi çizgi defansı orta sahaya çekerek günümüzde fark atamazsınız. adamlar armut toplamıyor. dönen topları biraz becerikli oldukları dakikalara den geldiğinde doksana yazıyorlar. bugün, manisa maçında, istabul belediye maçında çok net gördük bu durumu.

schuster, arkadaşım böyle oynayacağız ya herru ya merru dese eyvallah hoca der söylediklerini desteklerdim ancak futbolcularının eksikliklerini ülke futboluna sallayarak kapamaya çalışmak pek etik gelmedi bana.

schuster'in de sonunu rijkaard gibi görmeye başladım. keza rijkaard da buranın beklediği gibi olmadığını gördüğünde oyuncularına sallamıştı. sanırım sonları da benzeyecek bu iki teknik adamın. haftaya sami yen'e geliyor beşiktaş. Q7'den de son 4 maçta yararlanamayacaklar. liderden şimdilik 8 potansiyel 11 puan gerideler. yaralı aslan toparlanma sürecine girer sami yen'de bir yenilgi daha alırlarsa schuster'e almanca güle güle derlermiş gibi geliyor. hayırlısı göreceğiz.

19 Kasım 2010 Cuma

SPL'de 14. Hafta Maçları

Celtic vs. Dundee Utd

Neil Lennon
maç öncesi rakibin her şekilde maçı kazanmak için sahada olacağını ve kendilerinin maçı kazanması için en iyi hâlleriyle sahada olmaları gerektiğini belirtmiş.. Dundee United'ın formda golcüsü David Goodwillie sonunda milli formasına da kavuştu ve süre aldığı bölümde hiç de yabancılık çekmedi.. Geçtiğimiz hafta da takımı kendi evinde Kilmarnock ile berabere kalırken güzel bir performans ortaya koymuş.. Dundee United maçlarını da özetlerden takip edebildiğim için savunmada yer alan Garry Keneth ismine bir türlü aşikar olamadım.. Celtic son saniyede kazanırken Çin Seddi'ni uzatmada yıktığımız belirtmiştim.. Kaleci Craig Samson müthiş goller çıkardı, son pozisyonu da çelmiş ama Celtic zor da olsa kayıpsız geçmişti haftayı.. Dundee United kesinlikle bir St Mirren değil ama Celtic galibiyeti dışında bir seçeneğe yönelmek lazım, alternatife gitmek istiyorum, o yüzden bir önceki taraftarları ile buluşmasında 9 gol bulan Celtic, Dundee United karşısında da geri adım atmak istemez ve ilk yarı üstü 1.0 gol tercihine aklım daha çok yattı diyebilirim..


Kilmarnock vs. Rangers

Dundee United maçının özetini izlerken gözüme çarpan isim Kilmarnock adına kaleci Cammy Bell oldu.. Birkaç kritik pozisyonda kalesini gole kapayarak deplasmandan 1 puanla dönmesinde takımına yardım etmiş.. G.Rangers ise Aberdeen'i konuk etmişti Ibrox'ta.. Kenny Miller'in golü inanılmaz.. Adam gol uzmanı adeta.. Weiss da takıma iyice adapte olmuş gözüktü.. Kenny Miller bir de penaltı kaçırdı ama sonrasında yine gol pozisyonlarına girdi.. Papac ve Edu'nun eksikliklerine bir yenisi eklendi ve savunmadan Bougherra'yı da izleyemeyeceğiz.. Kilmarnock'un istatistiksel olarak şansı pek tutmasa da G.Rangers'a karşı, geçen haftaki Dundee United maçı ile kupada karşılaştıkları G.Rangers maçı arasında her maçta 3 gol atarak sahadan 3-0 galibiyetlerle ayrılmışlardı.. Walter Smith de eksik oyuncuların negatif etkisini genç oyuncularla takviye ederek pozitife çevirmeye çalıştıklarını belirtirken, Kilmarnock'un da iyi formundan söz etmiş.. 1.50 oran bulmuşken G.Rangers kaçırmamak lazımdı ama eksikleri göz önünde bulundurup ilk yarı Kilmarnock yenilmez aklıma yatan tercih oldu..

Celtic - Dundee United İlk Yarı Toplam Gol Sayısı: üstü 1.0 Gol - 1.58

Kilmarnock - Rangers İlk Yarı Çifte Şans: 1X - 1.64


Güven sırasına göre dizdim kalan maçları.. Kısa kısa geçelim..

St Mirren - Motherwell : 2 - 1.51 (DNB)
Motherwell'in futbolunu beğeniyorum.. St Mirren ise savunma yapmaya çalışıp sürpriz goller arayan bir ekip..

Hearts - Hamilton Academicals : ( 0 - 1. ) : 1 - 2.40
Hearts çıkışta, rakip Hamilton ise bence ligin St Mirren ile birlikte en kalitesiz futbol oynayan ekibi..

Aberdeen - St Johnstone : 1 - 1.64 (DNB)
St Johnstone iyi gitmiyor ve Aberdeen bir yerden çıkış yapmak zorunda, o beklenen maç, bu maç olabilir..

Inverness CT - Hibernian : Çifte Şans: X2 - 1.63
Derek Riordan varsa Hibernian'a Colin Calderwood'a rağmen güvenmek lazım sanırım.. Çıkştılar ve çifte şans olarak denenmeli diye düşünüyorum bu orandan..

18 Kasım 2010 Perşembe

MİSİMOVİÇ KADRO DIŞI


galatasaray'da bir revizyon beklentimiz vardı ancak takımla henüz birkaç maça çıkmış misimoviç'in kadro dışı bırakılması onun dışında herhangi bir değişikliğin yer almaması beni şaşırttı.

misimoviç'in maçlardaki formsuzluğu mu yoksa maç dışındaki herhangi bir hareketi mi buna neden oldu bilinmez ancak alışma devresini tamamlayamamış bir futbolcunun bu kadar erken kadro dışı bırakılması için sadece disiplin problemini doğru neden olarak görebilirim.

bu yazım yabancı hayranlığı olarak değerlendirilmesin ancak disiplin suçu dışında misimoviç'i A2'ye alıp servet, ayhan gibi oyuncuları A takımda tutmak pek mantıklı gelmedi bana.

17 Kasım 2010 Çarşamba

"GENÇ" MİLLİ TAKIM


milli takımın bu hali beni çok sevindirdi. umuyorum ki eleme grubunda kalan maçlarda buna benzer kadrolarla çıkarız. topyekun böyle bir kardo ile çıkmak fazla iyimserlik olacak ancak bu gençleri birkaç tecrübeli futbolcu ile takviye edebilirsek, geleceğin milli takımını da oluşturmuş olacağız. hiddink umarım düşündüğüm gibi düşünüyordur.

orta sahada söz sahibi olan selçuk inan'ı izledikçe iki şeyin farkına vardım: trabzonspor'un neden lider olduğunun, galatasaray'ın neden gol pozisyonu üretemediğinin...

futbolda defansif orta saha diye tabir edilen futbolcu tipleri çok önemli. barselona'yı bugünkü başarısına taşıyan xavi, iniesta gibi orta sahanın yükünü çeken hünerli ayaklar değil mi? trabzonspor'un da orta sahasında yükü çeken, ayağı düzgün futbolcusu selçuk inan milli takımın en çok ihtiyaç duyduğu futbolcu tipi. mehmet aruleio ve emre belözoğlu'nun miyadlarını doldurduklarını düşünürsek selçuk oraya ilaç gibi gelecek.

tabii nuri şahin ve yeni gözdemiz mehmet ekici. nuri her geçen gün daha iyiye gidiyor. dortmund'un çıkışı ile kendine güveni gelmiş. orta sahamızın vazgeçilmezi olacaktır. ben o bölge için hala mehmet topal'da ısrarcıyım ancak biraz daha beklemesi gerekiyor sanırım örümcek.

karakterini hiç beğenmediğim engin baytar'ın milli oluşunu sindiremesem de faydalı olabilecek bir futbolcu olduğuna inanıyorum. ileri uçta umut'la ikinci bir hakan şükür dönemi yaşayabiliriz. keza şükür kadar olmasa da savunmaları yıpratan umut en az hakan kadar kaçırdıklarıyla sinirlerimizi yıpratacak gibi.

savunmanın göbeğinde servet'i izlemek galatasaray'daki halini düşündürdüğünden beni sinir etti. o bölge için başka futbolculara da şans vermeli. ersan gülüm mesela. serdar kesimal da hiç sırıtmadı ayrıca.

bu bizim gurbetçilerin memleket özlemlerini anlamakla beraber her maçta taşkınlık yapmaları pek hoş görüntülere sebep olmuyor. maç boyunca defalarca saha içine meşale atmalarının psikolojik bir tahlili vardır ancak avrupa'nın gündemine barbar, holigan gibi nitelemelerle düşmek çok keyif verici olmasa gerek.

tüm yönleriyle millileri ve hollandalının gençleştirme politikasını beğendim. darısı galatasaray'a diyorum.


GALATASARAY CM 01-02'DE BİLE KÖTÜ


pclionfc'nin blogunda yorum olarak yazmıştım bunu. gerçekten de üzerimden atamadığım bir ergenlik keyfi cm. hala eidos ve sierra'nın ortak ürünü olan 01-02 versiyonunu oynuyorum. tabii yeni data ile. galatasaray'ı 5 kere falan aldım. siz "senin beceriksizliğin" diyebilirsiniz ancak çok da kötü bir oyuncu sayılmam cm'de ve galatasaray'dan 5 kez üst üste kovuldum. cm'de bile bu kadro pek iş yapmıyor. hangi sistemi denersem deneyeyim futbolculardan istediğim verimi alamadım:))

işin şakası bir yana rijkaard'ın-sonrasında çok eleştirdiğimiz- futbolcularının kalitesizliğinden yakınmasına işaret etmeliyiz. rijkaard başında olduğu bir takımın futbolcularına kalitesiz diyerek hata etmiştir ancak bu söylediğinin yanlış olduğu anlamına gelmiyor.

galatasaray'ın 94-95 sezonunu çok iyi hatırlıyorum büyük başarıların ardından başlayan sezonda takımın başına nereden çıktıysa saftig getirilmişti. keza takım 5 sene evvel avrupa şampiyon kulüplerde yarı final oynamıştı. teknik adamın ise kariyeri yardımcı hocalıkla geçmiş büyük takımlar için pek de yeterli sayılmazdı. gerçi bayern'de yardımcı teknik adamlık, bayer leverkusen teknik direktörlüğü küçümsecek işler değil ancak saftig ile kan uyuşmazlığı yaşanmıştı.

o günleri yaşayanlar sami yen'de antep, samsun ve antalya yenilgisi ile iplerin koptuğunu hatırlayacaklar.

o günlerin şartları ile bugünler arasında tabii ki dağlar kadar fark var. bu iki sezonu karşılaştırdığımda tek ortak nokta yönetimlerin basiretsizce işler yapışı. ilginçtir iki sezonda da işin başında adnan polat var. o dönem futbol şube sorumlusu kendisi.

geçmişi bir kenara bırakarak bu haftadan itibaren neler olur diye beyin fırtınası yapmakta yarar var. bu hafta yazıları hep kendini tekrarlar halde. bütün bloglarda benzer şeyler yazılıp çiziliyor. benim yazılarım da aynı eksende. buna rağmen düşünceleri belirtmekte fayda var.

kayserispor maçının sonucu ne olursa olsun kadroda büyük bir değişim şart diye düşünüyorum. bu pek kolay bir eylem değil tabii ki hele ki takım sakatlıklarla boğuşurken. tahminim bu revizyon müdahalesi ilk etapta başarısızlığı artırabilir de. ancak kangren olmuş bir yapının kesilip atılması adına bu zorluklara katlanacağız.

bu anlamda gencecik bir takım hayal ediyorum. ayhan'ı yuhalamaktansa "olur be emre çolak, hadi biraz daha dikkatli be barış, çağlar daha kolay paslar, hadi oğlum" demeyi yeğlerim. servet'in ağırlığını ve kaprislerini çekmektense, ali turan'ın savrukluğuna razıyım. dediğim gibi gencecik bir takım arzu ediyorum. bir de 4 3 3 gibi bir yapının terk edilmesi taraftarıyım artık. ülke futbolu için çift santrfor kaçınılmaz. bence hagi bu yolu da denemeli.

taraftarın da beşiktaş maçından itibaren örgütlenmesini tamamlaması gerektiğine inanıyorum. kolay iş değil farkındayım. bir "çarşı" olmak buradan izlemek kadar kolay değil. ancak ne olursa olsun benzeri bir yapılanmanın olabileceğini, özellikle üniversiteli galatasaraylıların bu işte rahatlıkla ön ayak olabileceklerine inanıyorum.

bu sezon için umudumuz kalmadı. ilginçtir kasım ayından söylüyoruz bunu. belki de hayırlısı budur. belki de bu kadar erken pes etmek sonraki sezonlar için bir altyapı fırsatıdır. galatasaray kulübünün bu felaketi bir fırsata dönüştürmesini bekliyorum.

15 Kasım 2010 Pazartesi

SON 20 YILDA GALATASARAY


galatasaray'ın hali ortada. bloglarda yazılanların birçoğunu okudum. tamamı gelinen noktadan yakınıyor. bloglardaki yazıların ortak yönüyse futbolcuların ruhsuzluğu ve yönetimin yanlışları...

80'lerin sonunu 90'ların başını hatırlayan ve yazan blogger arkadaşların sınırlı sayıda olduğunu düşünürsek son 20 yılda galatasaray'ın durumunu şöylece değerlendirebiliriz sanıyorum.

galatasaray 80'li yılların sonuna 17 sene şampiyonluk görmemiş tribünlerin feryatlarıyla girmişti. her şeye rağmen takımının yanında olan bir taraftar kitlesiyle. keza arşivden galatasaray'ın yıllar sonra gelen şampiyonluk görüntülerini, taraftarın heyecanını, iştahını izleyebilirsiniz. 80'li yılların sonunda galatasaray bir ekol deniyordu. derwall'in yönetimindeki galatasaray'ın bu alman ekolünü hayata geçirmesi uzun sürmedi ve ardından gelen mustafa denizli sistemi sürdermeyi bildi.

sistem deyince sadece diziliş, alman disiplini falan aklınıza gelmesin. tam anlamıyla olmasa da profesyonellik bilinci ve aile ortamı yaratıldı florya'da.

mustafa denizli'nin galatasaray'ı avrupa'ya taşıması yaşanan başarılar vb. galatasaray'ı ülke içinde sivriltti.

bu başarı dönemi kısa süreli kesintilere uğrasa da feldkamp, hollman gibi hocalar başarının sürmesinde pay sahibi olmuştur. bu yıllarda türkiye ligi başarılarının yanında bir ilk yaşanmış ve şampiyonlar ligi'ne katılan ilk türk takımı olunmuştur. (man utd. elendi)

sonrasında saftig ve souness gibi hocalarla çalışılıp bir düşüş yaşanmış olsa da galatasaray futbol takımı her sene başa güreşen bir takım olma özelliğini sürdürmüş, kupasız tamamladığı sezon neredeyse olmamıştır.


bu bölüme kadar florya'da diğer takımlarda olmayan avrupai bir sistem kurulduğu dönemin futbolcuları tarafından da sıklıkla söylenegelir. galatasaray her anlamda diğerleri arasında parlamaktadır. rakipleri bir sezon başı yüzlerce futbolcu alabilecek cüreti gösterirken galatasaray florya'dan çıkan yetenekleri ile adeta bir ajax bir barcelona modelidir türkiye'de. bu anlamda 90'lı yılların en iyi takımıdır ülkede.

96-2000 sezonu başka bir ekolün hüküm sürdüğü yıllar.biraz daha otoriter bir yapı tabiri caizse. fatih terim'in getirdiği sistem mutlak hakimiyeti sağlayan tek bir liderin etrafında gelişmiştir. galatasaray futbol kulübü her anlamda hocaya teslim edilmiş bu anlamda ingilizlerin man utd.'ına benzer bir yapı hayal edilmiştir. 4 yıl boyunca şampiyonluk getiren bu sistem 2000'de uefa kupası ve süper kupa ile taçlandırılmıştır.

bu periyotta tribünlerin inanılmaz iştahlı ve başarıya aç olduğunu görmekteyiz. galatasaray tribünleri o dönem rekorlar kırmış, harika şovlarla sami yeni sarı ve kırmızıya boyamıştır.


her zirvenin ardından gelebilen rehavet duygusu 2000-2001 sezonunda kendini göstermiş. önemli bir teknik adam olan lucescu dahi takımdaki ve tribündeki rehaveti önleyememiştir. ligde şampiyonluk ezeli rakibe bırakılmış, şampiyonlar ligi çeyrek finali teselli olmuştur. o sezonun sonu 96-2000 jenarasyonunun da dağılması anlamına gelmektedir.

2001-2002 sezonunda günümüz kadrosunun iki katı daha kalitesiz olan bir kadro ile büyük başarılar yaşanmıştır. galatasaray şampiyonluğu, florquein, perez, niculescu, arif gibi futbolcularla göğüslemiş, lucescu sistemini oturtmayı becermiştir.


KIRILMA ANI.....

tüm taraftarlar gibi o günlerde ben de lucescu'nun futbolundan haz etmiyordum ancak bana kalırsa galatasaray futbol kulübünün buralara gelmesinin en önemli yılıdır. 2002 yılının sonu. lucescu şampiyon yaptığı takımdan kovulmuştur. sonrasındaki başarılar ise hala hatırlarda. lucescu'nun kovulması galatasaray'ın çöküşünü hızlandırmıştır kanımca.

bir mesih gibi geri getirilen terim, iki sezon boyunca istediklerini yapamamış, florya'nın ortadan kalkan aile ortamını ve hiyerarşisini geri getirememiştir. saçma sapan transferler, 2000 benzeri bir başarı telaşı, altyapıdan kopuş çöküşün nedeni olmuş bugünlerin sinyalleri verilmiştir. 6-0lık hezimet vb. felaketlerle terim 2. sezonu bitirmeden istifasını vermiştir.

sonrasında hagi'yi ve yaptıklarını hatırlayacaksınız. temeli olmayan bir yapı üzerinde denemeler... hagi de 1.5 sezonun sonunda kapıyı çarpıp kaçmıştır. anladığım kadarıyla yönetim 90'lı yılların dirayetini bir türlü gösterememiş ve hataları hatalarla kapatmayı tercih etmiştir.

gerets dönemi mucize şampiyonluğu için sanırım kimse büyük başarı gibi sıfatlar yakıştırmayacak. gerets de 2.sezonun sonunda takımı terk edenlerden olmuştur.

bütün bunlardan sonra 70'lik kalli ile 90 yılların başında gerçekleşen devrim tekrar edilmeye çalışılmış, sağlığı el vermeyen hoca disiplini sağlasa da başarılı olamamış, sezon sonunda kondisyoner cevat güler yönetiminde sahaya çıkan galatasaray takım olabilme genlerini kullanarak şampiyonluğu yakalamıştır. sonraki sezonun teknik adamı ise skibbedir. o da hatırladığınız üzre başarılı olamaz.

skibbe döneminin sanıyorum en önemli özelliği, flash transfer hastalığının başlangıcı olması. baros, kewell, lincoln, keita, franco.... gibi isim çılgınlıklarının başlama safhası. bu dönemin ardından düşüş hızla sürmüş, sezon sonunu getiremeyen skibbe'nin yerine bülent korkmaz gelmiş, bir ayıp da kendisine yapılmış lucescu'da olduğu gibi gözünün yaşına dahi bakılmadan yerine rijkaard getirilmiştir.

yine bir ekol çabası içindedir galatasaray. tabii yalandan bir ekol çalışması. rijkaard mucizevi bir biçimde başlar sezona ancak altyapısı sağlam olmayan kulüpte her geçen gün yozlaşan sistem ve karaktersizleşen futbolcular 1 sezon tahammül edilen rijkaard'ın ipini bu sezonun hemen başında çekmiştir.

sıradaki kurban hagi. son on yılda lucescu, terim, hagi, geretz, kalli, skibbe,bülent korkmaz, rijkaard, hagi olmak üzere bir teknik direktör tablosu görülürken başarıdan söz etmek komik olacak sanırım. bu günlerde 100 yıllık sevda cd'lerini açıp açıp şaşalı günleri izlemenin vaktidir. muhtaç olduğumuz kudret sanırım o günlerde saklı

14 Kasım 2010 Pazar

UMUT FAKİRİN EKMEĞİ

bu yıl galatasaraylılar için belki de son 20 yılın en zor sezonu. 2. fatih terim döneminde dahi takım ilk yarı itibariyle bu kadar kötü değildi ve ikinci yarıya ümitle girmiştik.

birçoğumuz gibi rijkaard'ın gidişi ile bazı şeylerin yola gireceğini düşünenlerdendim. hala rijkaard'ın başarız olduğunu savunanlardanım. keza takım içerisinde karaktersiz diye adlandırılabilecek, rijkaard'ın gidişini hızlandıran futbolculara dişini gösteremeyişi dahi ne yazık ki rijkaard'ı başarısız kılmıştır.

servet çetin ve ayhan akman için birkaç kelime etmeden geçemeyeceğim. önceki yazılarımda bu isimler öven yazılarım oldu mu hatırlamıyorum ancak böyle bir yanlış yapmışsam gerçekten kendimden özür dilerim. servet'in 2001-2002 sezonu diye hatırladığım bir göztepe maçını hatırlarım. o gün çıplak gözle ilk kez izlemiştim 19 yaşındaki bu yıldız adayını. arkadaşla birbirimize bu mu lan yıldız adayı demiştik. bildiğin kalastı o günlerde. sanırım değişen pek bir şey olmamış. üstelik karaktersizlik abidesi olmuş kendisi. rijkaard'a az sallamadım futbolcuları küstürdü diye ancak servet için rijkaard bir melek imiş.

ayhan'a gelince. bu takımın hala parçası olması onun değil sanırım yönetimin suçu. yazık diyorum.

hagi'nin bu periyotta müthiş işler yapmasını kimse beklemiyordu ancak ben yine de bir devrim bekliyordum. oyun şablonunda, oyuncu seçimlerinde vb. ancak rijkaard'ın yaptıklarından pek farklısını göremiyorum sahada.

şu aşamada söylenecek pek fazla söz yok sanırım. keza şimdi herkes atar tutar, ölçer biçer, sallar savurur. bir galatasaraylı olarak sonraki maçlarda istediklerim şunlar:

1.seyirci takıma olan sevgisini dile getirsin ve sadece sevgi tezahüratları yapsın. suskunluğunu bozsun. taraftar bir oluşum bir hareket işine gitsin. ultraslan diriltilsin ve 90 dakika boyunca stadyum inlesin.

2. hagi kadroda büyük bir revizyona gitsin. ayhan, servet gibi adamlar kadro dışı bırakılsın. emre çolak, aydın yılmaz, mehmet batdal gibi oyuncular oynasın hep. takım gençleşsin anlayacağınız.

3. bu yılın artık bittiği itiraf edilsin, bizler de ona göre bir yapılanmanın içine girmiş bir takım görelim sahada.

13 Kasım 2010 Cumartesi

SCHUSTER ÜZERİNE

Ligler başlayalı henüz yarım sezon bile geçmedi ancak türk medyası Schuster'in ipini şimdiden çekmeye hazırlanıyor.Bu şaşırtıcı bir gelişme mi?
Ortada bazı gerçekler var; ilki Barcelona kulubü üyesi olup, Real Madrid'in başındayken(!) El Clasico öncesi basın mensuplarına "Barcelona'yı yenmemiz mümkün değil" açıklamasını yapacak kadar rahat konuşabilen,kendi milli takımında oynamayı herkese göre çok basit sebepler yüzünden reddeden, Türkiye'ye geldiğinden beri medyaya alaycı ve kibirli bakış ve sözleriyle yaklaşan bir sonradan olma İspanyol. (Beşiktaş taraftarının Madida,Amokachi,Sergen,Nouma,Quaresma gibi "arıza" karakterleri çok sevdiğini ve özel bir bağ kurduklarını hatırlatmak isterim)
İkinci gerçek ise Tigana-Ertuğrul Sağlam-Mustafa Denizli'nin yıllardan beridir Beşiktaş'ın üzerinde bıraktığı, sigara tiryakisi bir ciğerdeki katran gibi katılaşmış renksiz,keyifsiz,korkak,özgüvensiz futbol oyun yapısını yarım sezon bitmeden yıkmayı başarmış, yenilse de, kolay gol yese de umutları tüketmeyen, izleyenleri heyecanlandıran, son dakikaya kadar denemeyi bırakmayan, oynadığı her maçı kazanma ihtimali olan,oyunu rakip sahada oynamaya çalışan bir Beşiktaş takımı yaratmış olması! Üstelik Nihat,Holosko, Nobre ve Tabata'nın olduğu zayıf bir hücum hattıyla!
Şu günlerde bu asi adam kenarda akreditasyon kartını boynuna takmadı diye küstah olmakla eleştiriliyor. Şu konuyu gözden kaçırmamak gerekiyor,kurallar herkes içindir evet ancak kural koyucuların bu tür uygulamalarının yalnızca düzeni sağlamak için değil, güçlerini ensemizde hissetmemizi istedikleri için olduğu aslında hepimizin içten içi bildiği bir gerçek.Polisle karşılaştığınızda hiç bir suçunuz yoksa bile sizi aramak istediğinde ya da arabanızı didik didik ettiğinde hissettirdikleri duygu bu değil midir? "Devlet senden çok daha güçlüdür ve istese bu gücünü şu an kullanır, o yüzden uslu dur" Ne var ki bazı kurallar da yıkılmak içindir. O yüzden Schuster'in bu hareketini hiç de yadırgamıyorum.
Tekrar futbola dönersek Schuster'in kısa vadede sonuça yansımasa da bu güzel oyuna kazandırdıklarını düşününce ve uzun zamandır rakibi oynatmamaya değil de kendisi oynamaya çalışan bir Beşiktaş görünce şunu demek geliyor içimden; Schuster'i de harcamayın arkadaşlar!!

ANADOLU DEVRİMİ ÜZERİNE

yenilsen de yensen de programının ana konusu anadolu devrimi olunca buraya bir şeyler karalama ihtiyacı duydum.

türk futbolunu 89-90 sezonundan bu yana bilinçli bir şekilde takip ettiğim için 20 yıllık bu süreci değerlendirebileceğime inanıyorum. 90'lı yılların öncesinde özet şu: avrupa'nın san marino'su olarak yer bulan bir milli takım, avrupa kupalarında mucizelere imza atmayı amaçlayan 3 ya da 3.5 büyük ve diğerleri olmak üzere bu takımların sonucu belli yarışları...

70'li yılların sonunda uzun süreli 3 büyük hegamonyasına darbe indiren trabzonspor'u küçümsediğimi düşünmeyin ancak mevcut sistem içerisinde üzerilerine yapışan misyonu tamamlayamadıklarından "buçukluk" bir büyüklük atfettim kendilerine. yaptıkları iş günümüzün futbolunu da dolaylı yollardan etkilemiştir, orası ayrı.

90'lı yıllarda avrupa'da kendini gösterme çabası içinde olan bir türkiye görmekteyiz. mili takım bazında da geçerli bu durum, takımlar bazında da. şampiyonlar ligine abone olan bir her yıl adını avrupa'ya ezberleten bir galatasaray vb. başarılar ülke ismini avrupa basınında duyurmuştur. ligin karakteriyse 80'li yıllardan hiç farklı değildir. bu yıllarda, sezon başında 4 seçenekli bir zirve tahmini; sezon sonundaki sonuçlarla hep örtüşmüştür. o anlamda galatasaray, beşiktaş ve fenerbahçe'nin arasından sıyrılıp sürpriz yapması beklenen tek takım trabzonspor olmuştur.

90'lı yılların mali portföyüne baktığınızda futbolumuza yayın geliri denen şeyin eklendiğini görmekteyiz. bu, büyük takımları daha da büyük; küçükleriyse daha da küçük yapmıştır bana kalırsa. cine5, teleon gibi platformlardan gelen yayın gelirleri 3 büyükleri ihya etmiş, anadolu takımlarınıysa karamsarlığa itmiştir. 90'lı yıllarda anadolu takımlarının kıpırdanışı olmamış mıdır? olmuştur tabii ki. aklıma gelen en önemli çıkışı mususi, baliç ve ercümentli bursaspor ve güvenç kurtar'lı kocaelispor yapmıştı; ancak saman alevi niteliğindeki bu çıkışların inişi de çabuk olmuştu. anlayacağınız 3 büyüklerin bu nitelikteki bir ligde maç kaybetmesi dahi mucize sayılıyordu.

futboldaki mali görüntü değiştikçe oynanan futbolun değiştiğini ve 3 büyüklerle diğerleri arasındaki farkın da kapandığını gördük 2000'li yıllarda.

2000'deki uefa zaferi ile istikrardan yana bir anlayışın ve alman ekolünün ürünü bir takım olan galatasaray, miladı gerçekleştirdi. takımların kombine, lisanslı ürün gibi yan gelirleri kasalarına eklemelerinde öncü oldu. 80'li yılların görsel anlamdaki kalitesizliğini, önemli ölçüde kaliteye dönüştürdü, galatasaray. stadyumlardaki konfor ister istemez artmaya başladı. her şeye rağmen futbol kalitesi avrupa'nın vasat ligleriyle hala eşdeğerdi.

yayın gelirlerinin adil dağılımı, galibiyet başına verilen önemli primler ve büyük takımların ön planda oluşlarının yarattığı stres ortamı, anadolu takımlarının palazlanıp öne çıkmalarının en büyük sebebidir bana göre. oynanan futbolun kalitesinde bir yükselme olmazken anadolu takımlarının son 5 yılda öne çıkmalarının tek bir açıklaması olabilir o da: diğerlerinin çok kötü oluşu...

burada kayserispori, ibb ve bursaspor gibi kulüplerin istikrar yanlısı politikalarını küçümsediğim anlamı çıkarılmasın; ancak 3 büyüklerin başarı telaşları ve gelirleri hovardaca harcayışları, anadolu kulüplerinin sivrilmelerine zemin hazırlamıştır.yoksa altyapıya önem verişleri, avrupai standartlarda kurumsallaşmaları gibi nedenler göstemezsiniz bu yükselişte. bu anlamda anadolu kulüplerinin bir devrim gerçekliştirdiği fikrine katılmıyorum.

devrim denen şeyin topyekun gerçekleşip, yepyeni bir şey yarattığına inanlardanım. gözümüzün önündeki ligde büyük bir değişim gözüme çarpmıyor. ya da yeterince bir değişim diyelim. bursaspor'un şampiyonluğu bu yüzden beni umutlandırmadı. bir ajax modeli, bir lyon modeli bekliyorum hala. taraftarların yerel takımlara büyük destek verdiği ingiltere modelini arıyorum. her şeye rağmen bu sonraki dönemde böyle bir şeyin gerçekleşmeyeceği anlamına gelmiyor. özellikle yerel taraftarlık kavramının oturması, takımların mali anlamda daha da iyiye gitmesi, spor kültürünün zamanla yerleşmesi, süper ligin adının ingiltere, ispanya, italya gibi liglerle anılmasını sağlayacaktır.

12 Kasım 2010 Cuma

SPL'de 13. Hafta Maçları

Bu sefer uzun uzadıya yazacak keyfim yok sanırım çünkü maç özetlerini izleme imkanım olamadı.. Rangers ve Celtic'in yenildiği hafta arası maçlarının sadece gollerini görebildim..

BBC Scotland'dan haberleri okuyup, kendi kafamda değerlendirip, en mantıklı bahisleri sizlere sunacağım..

Rangers vs. Aberdeen
Geçtiğimiz maçta Edu ve Papac sakatlanmış.. Biri orta sahada dinamo görevi görürken, diğeri de sol bekte yükü sırtlayan isimdi takımda.. Edu'nun yokluğu sorun yaratabilir orta sahadaki yük paylaşımı açısından Avrupa maçlarında.. Rangers antrenörü Walter Smith sonunda keyifli bir toplantı yapmış benim adıma.. Maçları kazanırken bile iyi oynamıyorduk, daha iyi performans sergileyerek maçları kazanmalıyız demiş.. Celtic'in geçen hafta 9 attığı Aberdeen, hafta arasında da sizlere önerdiğim gibi kazanamamıştı.. Aberdeen menajeri Mark McGhee de iddialı birşey söylememiş.. Walter Smith'in yaptığı çıkışı da düşünürsek G.Rangers handikaplı kazanır tercihine bir kat daha fazla güvenebiliriz sanırım..

St Mirren vs. Celtic
St Mirren'in hafta arasında Dundee United karşısında kazanması da sürprizlerden biriydi.. Hearts'ın Celtic karşısında kazanması gibi.. Celtic menajeri Neil Lennon hafta arasındaki maçtaki tepkilerinden dolayı ceza almıştı ve hırsına hayran olduğum Lennon buraya son geldiklerinde 4-0 kaybettikleri maça değinmiş basın toplantısında.. O maçta oynayan birçok oyuncu aramızda yok ama Pazar günü sahaya çıkan olursa aralarında o maçla ilgili anılarını silmek için elinden gelenin en iyisini yapacağını düşünüyorum demiş.. St Mirren antrenörü deplasmanda zorlanabilirdik ama kendi evimizde iyi olabiliriz Celtic'e karşı dese de düşük oran olmasına rağmen Celtic kazanır tercihinden başka bir seçeneğe elim gitmiyor şu an..

Kalan maçlar için sadece pick vereceğim.. Genel geçer bilgiler ve yine BBC Scotland haberleri yön verecek tercihlerime..

St Johnstone vs. Hearts : Hearts DNB (Beraberlikte iade)

Hibernian vs. Motherwell : Motherwell DC (Çifte şans)

Dundee Utd vs. Kilmarnock : Kilmarnock (0 - 1.) (Handikaplı 2, çifte şans da denebilir)

Hamilton vs. Inverness CT : Inverness CT DNB (Beraberlikte iade)



Cumartesi Kuponu

9 Kasım 2010 Salı

ÇİRKEFİN TAKIMI OLUR MU?


gündüz fener'i meseleyi alevlendirince buradan bir şeyler yazmalıyım diye düşündüm. dünya futbolundaN faal futbol hayatı boyunca çirkef, hırçın, uysal, şakacı vb. olarak tanımlanan binlerce futbolcu gelip geçmiştir. sanıyorum ki bunlar içerisinde ezeli rakipleri en çok kızdıranlar hırçın ve çirkef futbolcular. karakter ayırmadan giydiği forma yüzünden futbolculara sövenleri işin içine katmıyorum.

ben bu konuda renk ayrımı yapmadan tepkinin konulması gerekenlerin tarafındayım. iyi bir galatasaraylı olmama rağmen birçok yazımda tavırlarından hoşlanmadığım galatasaraylı isimlerden bahsetmişimdir. zamanında muhteşem yeteneği ile bizi gururlandırırken yaptığı çirkefçe hareketlerle bizi utandıran hagi'ye de değinmişimdir. ancak bütün bunlar bizlere yaşattıkları mutlulukların ötesine geçemiyor. fenerli için lugano ya da beşiktaşlı için nouma ne ise hagi de galatasaraylı için benzer bir önem taşıyor. bu futbolcuları taraftarları tamamen dışlasın bu adamlar ülkeden atılsın demiyorum ancak bu insanlar çirkefçe ya da hırçınca hareketler yaptıklarında renk gözetmeksizin tepki görmeliydiler. taraftar anlamında diyorum.

tabii söylediklerim bir hayalden öteye gidemiyor. böyle bir spor kültürü bırakın ülkemizi dünya'da da mevcut değil. bu anlamda yetenekli sporcuların bu tip zaaflarını, hırçınlık ve çirkefliklerini çekmek durumundayız. bu buz gibi gerçek

6 Kasım 2010 Cumartesi

6 KASIM VE ALTI SIFIR



Hangi sezon olduğunu hatırlamıyorum ancak üniversitede okuyorduk. 3 kafa dengi arkadaş bir derbiyi dışarıda ağzımızın tadıyla izleyelim demiştik. Gün boyu oradan oraya koşuşturmuş sonunda maçı Galatasaraylılar lokalinde izlemeye karar vermiştik. İzmir'deki Galatasaraylılar lokali meşhur kordonun Alsancak İskelesi istikametindedir. Kordonu bilenler özel günlerde ve tatillerde kordonda arabalar için park yeri bulmanın imkansızlığını bilirler.


Bütün riski göze alarak inmiştik Kordon'a. İnmiştik diyorum burada pek meşhur bir tabirdir. Bir yerlere inmek. Ya da İzmir'e gitmek.

Vardığımızda haliyle pek bir yer kalmamıştı park edecek. Ancak direksiyondaki arkadaşım bir yer görmüştü nasılsa. Oraya doğru son gazla ilerledik. Bir baktık ki bir amca bizden önce davranmış ve geri geri yanaşmaya hazırlanıyor. Anlayacağınız bizden daha avantajlı noktada. Arkadaşım çirkeflikle karışık öyle bir manevra yapmıştı ki adamcağız araban sinirle inip yaptığımızın ayıp olduğunu söyleyedi, hepimiz arabadan indik. Zavallı adam zebellah gibi 3 kişiyi karşısında görünce "Allah'ınızdan bulun deyip gitmişti."

Evet. O gün Allah'ımızdan bulmuştuk. 4. gole kadar lokalde oturduk;ancak sonrasını görmeye tahammül edemedik. 5 sonra 6... Acıydı tabii ki kordondaki çimlere oturup rezil oluşumuzun dayanılmaz hafifliğinin tadını çıkarmıştık..

Böyle olaylar belki de futbolun keyifli yanı. 17 Mayıs 2000'de nasıl ki heyecandan üstümde yalnızca boxerım sokağa fırlamışsam,6 Kasım'da da çimlerde göz yaşlarımı tutamamışımdır. Galatasaraylısı, Fenerbahçelisi buna benzer anlarını hatırlayıp tebessüm edebiliyorsa bence futbol misyonunu yerine getiriyor demektir..

Yarış Öncesi Son Durum

SIRALAMA SONUÇLARI


- Yılın sürprizi geldi sanırım.. Hulkenberg'in pole kazanacağını kimse düşünmezdi heralde şampiyonluk bu kadar kızışmışken.. Ama Hulkenberg'i kötü bir istatistik bekliyor.. Brezilya'da pole kazanıp, yarışı ilk sırada bitiren son isim 2008 yılında Felipe Massa olmuş.. Aynı başarıyı 2006'da da göstermiş Brezilyalı pilot ama onun dışında yakın gelecekte böyle bir başarı yok..

- 2004 yılından sonra bir kez daha Brezilya'da Williams ekibini zirvede görebilecek miyiz bakalım Brezilya'da.. Juan Pablo Montoya ile bu başarıyı elde etmişlerdi..

- Kendimce işlerim olduğu için uzatmadan sadece tahmin vereceğim grup bahisleri için..


A Grubu: Fernando Alonso

B Grubu: Felipe Massa

C Grubu: Michael Schumacher

D Grubu: Kamui Kobayashi

E Grubu: Jaime Alguersuari
ÜÇÜNCÜ ANTREMAN TURLARI

- Yağmur altında günün seansın en hızlı ismi Renault pilotu Robert Kubica oldu..

- Derecesini ise pistin kuramaya başladığı son anlarda elde etti.. Bu nedenle sıralama için yine bir belirsizlik hâkim olsa da sizlere beş tane isim vereceğim sıralama için..

1) Fernando Alonso - Kendini zorlamak istemeyebilir ama ilk sıralarda yer almak isteyecektir..

2) Sebastian Vettel - Son iki yarışa girerken iddiasını sürdürmek için mutlaka birşeyler yapmalı..

3) Robert Kubica - Hata yaparsanız cezayı keserim mesajını son antremanlarda çok güzel verdi..

4) Lewis Hamilton - İddialı açıklamaları vardı ama üç seansta da zirvede yer alamadı..

5) Mark Webber - Takım arkadaşı gibi onun da şampiyonluk için ilk sırada yer alması şart..

5 Kasım 2010 Cuma

St Mirren vs. Rangers ---- Celtic vs. Aberdeen

Kısaca belirtmek gerekirse, Celtic evine dönüyor diyebilirim.. Bu şu demek, G.Rangers yenilgisi sonrası, taraftarları ile yeniden buluşuyorlar.. Aberdeen ile tarihte yaptığı maçların skorlarına bir göz atayım dedim.. 4-0, 5-0, 6-0 ve 7-0 gibi skorlar gördüm.. Aberdeen'in bu seneki form durumu ve Celtic'in, bir diğer deyişle Neil Lennon'un hırsı ile bolca gol izleriz.. Bu arada fırsatı olan varsa bir şekilde geçen hafta Celtic'in attığı son golü izlesin.. McGinn çok ilginç bir gol atmış.. Hâliyle rakip kaleci de isyanlardaydı..

G.Rangers menajeri Walter Smith'in artık klişe lafı oldu sanırım.. Fikstür yoğunluğuyla ilgili sözleri.. Biri zirvede, diğeri en dipte ama St Mirren de bu sezon iç sahada topladığı puanlarla ayakta durmaya çalışıyor.. Danny Lennon da G.Rangers'lı oyunculardan bir farkları olmadığını belirten çarpıcı açıklamalar yapmış.. Cumartesi Celtic 3 puan alırsa, G.Rangers üzerindeki baskı daha da artacaktır.. G.Rangers kazanamaz deyip bombayı patlamak istiyorum.. Geçen hafta çok baskılı oynadılar ama kilidi bir türlü açamadılar.. St Mirren'i kendi evinde kilidi son zamanlarda çok tutuyor G.Rangers'a karşı..
Hibernian vs. Hearts

Edinburgh derbisi öncesinde iki menajerin yorumlarını okudum.. Hibernian menajeri Colin Calderwood, o atmosferde bulunmak sanırım güzel olacak derken, Hearts menajeri Jim Jefferies derbi atmosferinin dışında sezonluk bir değerlendirme yapmış.. JJ'ye göre ligi Celtic ve Rangers'ın ardında bitirmek, bir başka deyişle Hibernian'ın önünde bitirmek daha önemli..

Fikstürü gördüğümde aklımdan Hearts çiftesi almak geçiyordu.. Bir üstteki maçta Kilmarnock'tan bahsederken, Hearts'ın daha baskılı taraf olduğunu söylemiştim, 0-3 yenilgiye rağmen.. Hibernian ise geçtiğimiz hafta deplasmanda Dundee United'a yenildi.. Penaltı da kaçırdıkları maçta, ilk yarı Riordan ile etkili olmaya çalıştılar, ikinci yarı da daha aktif olan taraf görüntüsü verdiler ama Goodwillie'nin golüne engel olamadılar..

Sanki karşılıklı gollerle maç 1-1 bitecekmiş gibi geliyor.. Tahmin yapması gerçekten güç bir mücadele.. Ama benim görüşüme göre böyle kafa kafaya açılmış oranlarda, bir de üzerine deplasman takımı ufak da olsa favori gösterilmişse, imkanınız varsa ilk golü deplasman takımı atar oynayabilirsiniz..

İddaa için sürpriz seçim ilk yarı Hearts, maç sonu beraberlik olsun.. Betsson'dan tercih edeceklere ise ilk golü Hearts atar, hatta ilk yarı atar denemelerini tavsiye ederim..


Hamilton vs. Dundee Utd

Yanlış anlamadıysam Dundee United forması giyen 4 oyuncu bir olaya karışmışlar.. Danny Swanson yüzünden yaralanmış ve olaya karışan diğer isimlerden David Goodwillie ile Barry Douglas ise menajer tarafından bu maç için kadroda yer almayabilirmiş..

Özellikle David Goodwillie'nin olmaması Dundee United'ın hücum gücünü bir hayli azaltacaktır.. Son 5 maçta da golle buluşan genç forvetin eksikliği hissedilir.. Kadroları beklemekte fayda var.. Glasgow deplasmanına getirilmişler ve gece bir olaya karışmışlar sanırım.. Hâlâ kafile ile birlikteler ama BBC Scotland'ın geçtiği habere göre menajer Peter Houston durumdan pek memnun olmadığı için kadroda yer vermeyebilirmiş.. Zaten basın toplantısında da olay hakkında konuşmak istemediğini söylemiş..

Hazır rakip bu kadar karışmış durumda iken acaba ligin zayıf halkalarından diyebileceğim Hamilton bir sürpriz yapar mı sorusu aklıma geldi.. Menajer Billy Reid maç için pozitif düşüncelere sahip.. Dundee United'ın daha kaliteli bir kadroya sahip olduğunu ben size söyleyebilirim ama, Billy Reid iki takımın da eşit kalitede olduğunu belirtmiş..

Ben riski göze alıp sistem kuponlarında ev sahibini denerdim.. İddaa için 2.50 verilmiş.. Betsson'dan oynayanlar ise Hamilton DNB seçeneğini akıllarında bulundursun..
İKİNCİ ANTREMAN SONUÇLARI

- Sıralamada ve yarışta kullanmayacağı başka bir motorla piste çıkan Fernando Alonso, RedBull pilotlarının hemen arkasında yer aldı..

- Kendi evinde iyi bir derece elde etmek isteyen Ferrari'nin bir diğer ismi Felipe Massa ise super soft lastiklere geçiş yaptığında gayet rekabetçiydi..

- İki antreman sonuçlandı ve Cuma gününün kuru ve sıcak geçmesi, önümüzdeki iki günün de bu şekilde geçeceği anlamına gelmiyor.. Yarın sıralama sırasında yağmur beklentisi hâkim..

- Ferrari pilotlarının motorlarını değiştirip üst sıralara gelmesiyle, McLaren sürücüleri geride kaldı.. Her ne kadar Hamilton, Massa'nın önünde yer alsa da Massa daha etkili gibiydi..

ÖNERİ: 4.35

eeyore21 (#79765)
(05.11.10, 22:09)
İYMS

4.35

159Kardemir Karabük - Bucaspor06.11.10, 14:30ms11.50
160Bolton - Tottenham06.11.10, 14:45ms22.00
358Manisaspor - Konyaspor07.11.10, 17:00ms11.45
Misli:1
Sistem:3
Kupon Bedeli:1
Toplam Oran:4.35
Max. Kazanç:4.35


Karabükspor'un birkaç hafta sonunda yükselişe geçeceğine inanıyorum. İçim acıyarak Bucaspor'u yeneceklerini tahmin ediyorum. Bucaspor'daki kan değişimi işe yaramamış gözüküyor. Takımın ilk 3 hafta sonunda çok iyi işler yapacağını sanıyordum ancak özellikle Manucho ve Mendy beklediğimi vermedi. Karabük içinse en büyük eksik tabii ki Cernat olacak. Buna rağmen kendi evinde alacaktır diye düşünüyorum.

Tottenham hafta içi oynanan maçta ne kadar iyi bir takım olduğunu gösterdi.İnter gibi bir takımı evinizde de olsa böylesine farklı yenmek kolay değildir. Van Der Vaart ve arkadaşları iyi işler çıkarıyorlar. Bolton'u rahat geçeceklerine inanıyorum.

Manisaspor inanılmaz çıkışına geçen hafta bir ara verdi. Bu hafta zayıf rakibi Konya karşısında zorlanmayacaktır. Makukula'ya çok güveniyorum.
Inverness CT vs. Motherwell

Ev sahibi Inverness CT'da Gil Blumenshtein, David Proctor, Chris Innes ve Kenny Gillet henüz iyileşmemişler.. Lee Cox'ın da ayak bileğindeki sakatlık geçmek üzereymiş ama BBC Scotland henüz Cox'ı kadroya dahil etmemiş..

Caledonian Stadium'a konuk olacak Motherwell'de ise Jamie Murphy ve Keith Lasley'nin son durumları maç saatinde netlik kazanacakmış.. İki isim de kafileye dahil edilmiş fakat dizinden sakatlık geçiren forvet oyuncusu Esteban Casagolda, bu maçta da forma giyemeyecek..

Maç için tercih vermek zor olacak ama Inverness CT'nin kendi evinde, Motherwell'in de deplasmanlarda fazla gollü maçlar çıkarmadığını göz önünde bulundurup, yine az gollü bir maç beklemek yanlış olmaz.. Toplam gol sayısı olarak 2-3 önereceğim ama bunun olması için Inverness CT mutlaka gol bulmalı gibi geliyor.. Eğer ilk golü Motherwell atarsa oyunu kontrol edip çok önemli bir deplasman galibiyeti alabilir.. O yüzden içimden geçen sürpriz bir seçim veriyorum bu maç için.. İlk yarı Motherwell..


St Johnstone vs. Kilmarnock

Yapılan basın toplantısında Kilmarnock menajeri Mixu Paatelainen'nin açıklamaları daha gerçekçi geldi bana.. Kendi takımının neler yapabileceğinin farkında olan bir tutumu var.. Bunun yanında St Johnstone menajeri Derek McInnes ise rakibi daha çok öven bir havada gibi..

Kilmarnock geçen hafta Hearts karşısına çıkarken son sırada yer alıyordu ve deplasmandan 3 puanı 3 gol ile aldılar.. Maçın güzel bir özetini izledim.. Hearts daha baskılıymış ama Kilmarnock istediğini yapan bir görüntüde gibiydi.. Özellikle Eremenko'nun attığı, maçın 3. golü haftanın belki de en güzel golüydü SPL'de..

St Johnstone da iki tane Celtic maçı geçirdi bu maça gelene kadar.. Kupadan elendiler, ligde evlerinde toplasan bir tane pozisyona bile giremeden 3 gol yediler..

Maç için açılan İddaa oranları beni şaşırttı.. Yurtdışında da zaten Kilmarnock oranları düşmeye başlamış.. İddaa için 1.52 ile çifte şans haftanın gelmesi en kuvvetle muhtemel tercihlerinden gibi..

Betsson için Kilmarnock yenilmez güzel bir tercih.. 1.54 gibi temiz bir oranı var.. Kombine içerisinde ise DNB tercihini 2.10 ile değerlendirebilirsiniz.. DNB alıp single girmek fikri pek hoşuma gitmedi, ben de çiftesine single girdim..
İLK ANTREMAN SONUÇLARI

- İlk antremanlarda RedBull pilotları yine zirvedeydi..

- Fernando Alonso ve Felipe Massa'nın gerilerde kalması biraz endişe yarattı.. Bir de seans sonunda Alonso'nun aracını stop ettirmesi ortalığı karıştıracaktı ki Ferrari hayranlarının yüreğine su serpen açıklama geldi.. Motorun zaten ömrü tükenmiş.. Yani ilk gün serbest olan eski motor kullanımı olayı nedeniyle bu kadar geride kaldıkları söylenebilir..

- RedBull pilotlarının hemen arkasında yer alan ekip ise Hamilton ve Button'dan oluşan McLaren oldu..

- Kubica'nın Petrov'dan, Sutil'in de Liuzzi'den iyi olduğu bir başka Cuma ilk seansı daha geride bıraktık..

4 Kasım 2010 Perşembe

UEFA Europa League için aşağıdaki bahisler aklıma çok yattı.. Kombine edip, ufak miktar oynadım..

3 Kasım 2010 Çarşamba

MAL OLAN KALECİ Mİ HAKEM Mİ?

Arap liginden enteresan bir penaltı örneği. Açıkçası beni düşündürdü. Adam penaltıyı çekiyor kaleci kurtarıyor dönen top öyle bir falso alıyor ki kaleye giriyor. Bu tip penaltılarda kural ne diyor acaba? Top duruncaya kadar atış beklenir mi? Yoksa kaleci çeldiği an o iş biter mi? İzleyin kararı siz verin?

Massa: "2007'de de Yapmıştım"

EFE haber ajansına konuşan Massa: "Eğer durum bana bağlıysa, elbette (yardım edeceğim)"

Almanya GP'de Alonso'ya yol vermesi nedeniyle yoğun bir şekilde eleştiri alan Brezilyalı pilot, Interlagos'ta çok güçlü yarışlar çıkardı ve yine iyi bir yarış ortaya koyabilir.

Massa, Ferrai'nin bütün desteğini Alonso'ya yöneltmesini de anlayışla karşılıyor.

Üç sene önce Raikkonen'in şampiyonluğuna destek veren Massa: "Ben bir profesyonelim. Zaten 2007'de de bunu yapmıştım."

Takım Patronu Stefano Domenicali, bu hafta yaptığı açıklamada Alonso ve Massa'nın 2011'e başlarken takımın gözünde aynı seviyede olacağını ifade etmişti.

Şu ana kadar en iyi takım arkadaşının Alonso olup olmadığı sorusuna Massa: "Hayır. Hepsi aynı şekilde en yüksek seviyede olan üç takım arkadaşım oldu"

"Schumacher hakkında bir şey söylemek istemiyorum. Çünkü kariyeri zaten kendini konuşturuyor. Kimi de mükemmeldi. Üçünü aynı seviyede görüyorum"

"Alonso benden daha iyi bir sezon geçirdi ve daha rekabetçi oldu. En iyi senem değildi, sadece sonuçlar açısından değil, ayrıca sıralamada lastikleri ısıtmada sorunlarım oldu"

"Benim için 2011, 2010'dan daha iyi olacak."

Bunlara ilaveten Globo'ya konuşan Massa, Brezilyalı taraftarların bu hafta sonu Interlagos'taki durumunu anlayışla karşılayacaklarını düşünüyor.

Massa: "Halkın bana her zaman çok iyi davrandığını düşünüyorum. Sadece Almanya öncesinde değil, sonrasında da öyleydi."

"Gazeteciler, hayır. Ama halk, evet, her zaman. Taraftarların harika olacağından eminim. Onlara iyi bir sonuç vermek için elimden geleni yapacağım"


Massa bu açıklamaları ile bir kez daha gönlümü fethetti.. Macaristan'da yaşadığı kaza sonrası kendini bu sene toparlaması bile büyük başarı sayılmalı bence.. Aynen dediği gibi seneye bu seneden daha iyi olacağından benim de hiç şüphem yok.. Haftasonu da olması gerekeni yapıp yol vermesi de icap ederse verecektir.. Şöyle düşünün; futbolda takım arkadaşınız gol kralı olsun diye ona penaltı attırmaz mısınız? Cevap tabii ki evet.. Bu tip durumları normal karşılamak lazım takım sporlarında..