22 Aralık 2017 Cuma

WHAT CAN I DO SOMETIMES

Galatasaray'ın son 22 yılını düşününce 4. Terim dönemini yaşıyoruz. Parçalı formayı Galatasaray kulübesinde toplamda 8 yıl Fatih Terim giydirmiş. Bu sekiz yılın altısında Galatasaray'ın ipi göğüslediğini, bir sezonundaysa ikinci sırada kaldığını görüyorsunuz. 2003-2004 sezonunun ortasında Terim o ilk dönemin debdebesini yaratamadığını fark edince taraftarın diline sövgü olmadan istifa edip gitmiş.

Terim'in ilk döneminde ergenliğimi yaşıyordum. Fanatikliğin doruklarındaydık. Terim'i futbolculuk dönemlerindeki marifetleriyle babamızdan dinliyorduk. Bıçkın, Ali kıran baş kesenmiş.  Gördüklerimizle duyduklarımız arasında pek fark yoktu. O dört yılda yaşadığımız mutlulukları da Sinyor Terim sevgimizi de inkar edemeyiz! Öyle ki 2002-2003'te Lucesculu şampiyonluğa rağmen Rumen üstâda haksızlık edip Terim'i mesih gibi bekleyenlerden olduğumuzu gizleyemeyeceğimiz gibi.

Ee tabii yaş ilerliyor, hayata bakışınız değişiyor. Ergenlik dönemi fanatikliğinizden eser kalmıyor. Okuduğunuz ya da bizzat şahit olduğunuz futbol kültürlerinde Terimvâri hareketlerin yeri olmadığını gördükçe futbol zevkiniz daha da rafine hale geliyor.

2011'de malum şike sürecinin ardından Galatasaray'ın başına gelerek takımı şampiyon yapan Terim Galatasaray'da 3. dönemini yaşıyordu. Bendenizse o tarihlerde futboldan tiksinir hale gelmiştim. O iki sezonun şampiyonluklarının içime sindiğini hâlâ söyleyemem. O rezil milli takım flörtünün ardından Terimli, Aysallı, çilekli Galatasaray'dan kurtulmanın zevkini yaşadığımıysa unutamıyorum.

Coğrafya kaderdir derler. Bu coğrafyada takım tutmak da kader. 88 yılından bu yana Galatasaray'a dair yaşananları takip ediyorum. Galatasaray futbol takımının başarılarıyla keyifleniyorum. Üstelik kulübün 1905'te yazılmaya başlanan tarihinin sayfalarını karıştırdığımda 36 yıllık yaşamım boyunca tribünden bakıp en keyif veren Galatasaray'ı izlediğimi de fark edebiliyorum. Gördüğüm başarılarsa yoruma kapalı: Bir şampiyon kulüpler kupası yarı finali, bir kupa galipleri kupası çeyrek finali, bir uefa kupası, bir süper kupa zaferi, iki şampiyonlar ligi çeyrek finali ve on üç kez yaşanan Türkiye şampiyonluğu... 
İddialı olacak belli ki ama bütün bu başarı ve keyif dolu sezonlardan 6 türkiye şampiyonluğu, 1 şampiyonlar ligi çeyrek finali, iki avrupa kupasını silmek pahasına, yeni yaşıma adım atacağım şu günlerde silebilme şansım olsaydı eğer kulübeden de kulüp tarihinden de Terim'i
silerdim, diyorum. Lakin heyhât sevmişiz bu renkleri bir kere: what can ı do sometimes?

17 Temmuz 2017 Pazartesi

THE TUDORS

Galatasaray'ın son 4 yıllık sürecini değerlendirmek oldukça kolay. Eldeki veriler büyük bir istikrarsızlığı işaret ediyor. Anlayacağınız takım bu süreçte kupalar kazanmış olsa da taraftarının aklında hep bir soru işareti yaratmış. 4 yılda takımın başına kısa sürelerle farklı teknik adamlar gelmiş. Kim bunlar? Manchini, Prandelli, Hamza Hamzaoğlu, Mustafa Denizli, Riekering. Arada birkaç haftalık Taffarel ve Orhan Atik dönemlerini saymıyorum tabii. 4 yılda 5 teknik adam dahi istikrarsızlığın ne boyutta olduğunun kanıtı sanıyorum. Bu süre zarfı içinde takım 1 Süper Lig, 3 Türkiye Kupası ve 2 de Süper Kupa şampiyonluğu yaşamış ki sanırsınız oldukça başarılı.
Burada sorunlu yapının Galatasaray yönetiminden kaynaklandığı âşikar. Sürekli "çilek" bekleyen taraftar şımarıklığını tatmin edemeyen bir Galatasaray yönetimi değil mevzu bahis olan. Nedir peki işaret etmeye çalıştığım: Ünal Aysal ile moda haline gelen yıldız alma çılgınlığının tesiri ile dara düşen kulübü namerde muhtaç eden zihniyet tabii ki. Kulübün paha biçilemeyen satılmazlarını faiz borçlarına teminat gösterecek kadar acz içinde bulunmak da Galatasaray'ın son dönem yaşadığı sıkıntıların resmini çiziyor.

Bütün bunların yanında sezon ortasında varlığı ve rüştü sorgulanan bir teknik direktörün (JOR) gönderilip yerine oyunculuk kariyeri dışında özgeçmişinde kayda değer bir başarı bulunmayan Tudor'un getirilmesi halihazırda keyif vermeyen takımın geleceği hakkında kafalardaki soru işaretlerinin artmasına neden oldu. Tudor gelir gelmez asarım keserim, artistlik yapanı yakarım dercesine birkaç uygulama yapsa da takımdan kestiği Bruma'yı kestiğinin ikinci haftasında kadroya alıp takımın isyankarı ve gizli lideri Sneijder'e gereken ayarı veremeyince Tudor hanedanının daha ilk ayda yıkılacağına kanaat getirmek çok zor olmadı. Sezonu gürültü patırtı içinde perişan bitiren Galatasaray'da Tudor'a zaman verilmesi gerektiğine dair çıkan cılız sesler duyulmadı bile.

Özbek yönetimi için ne söyleyeyim ki ? Boşuna dönen bir teker gibi. Bakmayın siz şike davası sonrası ortalığın tozunu atan bir (hoş bir serap gibi) Galatasaray vardı hani. O günden bu yana takımın da futbolun da pek tadı tuzu yok. Bırakın şampiyonlukları, kupaları. Tribünlerden belli söylediğim. Bugün Galatasaray'da yaşananlar o günlerin mirasıdır biraz da.

Sneijder'in gönderilmesi taraftar arasında büyük infial yarattı. Yönetime karşı var olan nefreti birkaç kat artırdı. Sneijder'in gönderilmesi hususunda taraftarın geneli gibi düşünmüyorum. Yeteneği ne olursa olsun takımın liderini zora sokan bir oyuncunun varlığı yarar sağlamaz aksine takıma zarar verir. Tudor'un sahada savaşacağı askerleri belirleme özgürlüğüne saygı duymalı. Taraftar her halükarda gerçekleşecek olan ayrılık için biraz erken gözyaşı döküyor sadece bu. Şino zaman zaman gösterdiği üst düzey yeteneği ile kulübün hafızasında yer alacaktır.

Nedense Sabri ve Semih için daha çok üzüldüm. Bu iki adam kulübün bayrak oyuncularındandı. Dört büyüklerde pek de alışık olamadığımız altyapıdan yetişen esas oğlanlar. Böyle bir kültürümüz olmadığından tek celsede postaladık ikisini de. Taraftar gösterecekse vefasını Sneijder'den önce bu ikiliye göstermeliydi ama nerde?

Söylenecek çok şey var. Bakalım kısa vadede Galatasaray'ı bekleyen yeni bir Tromsö faciası var mı? Perşembe günü takımın bütün çarklarına kendi yeteneğince bakım yapan Tudor'un bisikleti tamir edip Avrupa sahnesinde sürmek için yeterli zamanı olacak mı göreceğiz?