25 Ağustos 2011 Perşembe

ÇAKMA CM LİGİ GİBİ

süreci kısaca değerlendireyim.

bir futbolsever olarak gelinen durumdan gerçekten üzüntü duyuyorum. ağzından salyalar saçarak beter ol beter zavallı fener nidalarıyla ortalıkta dolaşan galatasaraylılardan değilim.

halihazırda kalitesizliğin dibine vurmuş ligimizin tek keyif kaynağı olan gs-fener derbilerinin önemini her aklı selim futbolsever kadar biliyorum. beşiktaş ya da trabzonspor'un yoklukları bir nebze olsa da doldurulabilir ligimizde ancak dünyaya açıldığımız gs ve fenerbahçenin boşlukları pek dolmaz gibi geliyor.

fenerbahçe'yi bu duruma düşüren kurum ne ise TFF, FB yönetimi, Savcılık, onları lanetliyorum. bu durumda en suçsuz kesim olan taraftarın acısını anlayabiliyorum.

uefa'nın son kararını açıkçası taraflı buldum. bunu kimse inkar edemez. milan ve porto örnekleri önümüzde dururken bu taraflı baskıya kimse haklı diyemez. fenerbahçe kulübünü CL'ne almamak gibi bir durum milan ve porto'nun aynı muameleyi gördüğü bir CL için geçerli olabilirdi ancak. bu anlamda uefa'nın haçlı zihniyetiyle hareket ettiği görüşündeyim.

fenerbahçe yönetiminin çelişkili açıklamalarına yorum yapmayacağım. bir travma süreci yaşıyorlar ve kimi zaman TFFyi öven kimi zaman TFF'yi yerin dibine batıran açıklamalar yapıyorlar.

9 eylül'de başlayacak lig bana bütün baba futbolcuları editör kısmıyla takımıma doldurduğum CM oyunundaki içime sinmeyişi hatırlatıyor. bunun fenerbahçe ile alakası yok bunun topyekün ligle alakası var. çamurlar, çirkefler içinde kalmış bir futbol dünyasının çocuklarıyız ne yazık ki biz:(

16 Ağustos 2011 Salı

BAYTAR'IN ELİNE Mİ KALDIK

transfer haberleri üst üste geliyor. eboue ve bonusu keita taraftarı memnun eden ama futboldan anlayanların kafasını karıştıran transferler oldular. keza galatasaray'da hakiki bir sol açığın olmayışı transferlerin ve halihazırdakilerin sağ kanat menşeili oluşları birçok galatasaraylıyı düşündürmüş gibi.

keita'nın geçen yılın başında gidişine anlam verememiştim. paranın kokusu çekmişti kendisini ancak henüz katarlara gidecek yaşta değildi kendisi. buna rağmen fizik kondisyon olarak ne haldedir merak içindeyim. iki yıl evvel izlediğimiz kara tren hala aynı hızına ulaşabiliyor mu acaba.

sol kanatta ciddi bir boşluğun olduğu doğru ancak ben keita'nın ters ayakla solda iş yapabileceğine inanıyorum. bunu arda, hasan şaş zamanında yapmıştı. zaten makbulü de bu değil midir?

benim canımı sıkan asıl transfer haberi, engin baytar oldu. dünyanın en dandik futbolcusuna razıyım ancak karakter problemi olan, çirkefleşen futbolculara tahammül edemiyorum. korktuğum başıma geldi, batuhan geliyor dediklerinde irkilmiştim, baytarla canım iyiden iyiye sıkıldı.

15 Ağustos 2011 Pazartesi

ÇOK GÜZEL HAREKETLER BUNLAR

alınan karar yüzünden federasyonu eleştiremiyorum. kendilerince haklı oldukları yanlar var. her şeyden öte işin başına gelir gelmez bu abilerimiz şaşkın ördek gibi kalakaldılar ortada. adeta bir cenderenin içine düştüler.

bugün biz karar veremeyeceğiz kararına vardılar. bu karar aslında bu işlerde henüz yeni yani acemi olduklarının da resmi. belgelerin savcılıktan istenmesi bir anlamda "kardeş, benim acilen karar vermem gerekiyor, sendeki delillerle ben kararımı kesin veririm" mesajını taşıyordu. kamuoyunda böyle bir beklenti oluşturdular ancak sonradan farkına vardılar ki "zanlıları" sorgulamadan bir karar verilemez. bunun nasıl bu kadar geç farkına varıldı anlamıyorum. sanırım pek çok kişinin kafasında böyle bir soru var. burada iki ihtimal var diye düşünüyorum. 1-federasyon gerçekten acemice belgeleri istedi ve durumun farkına varamadı 2-her şeyin farkındaydı ortam yumuşasın diye çalışıyormuş havası verdi.


kararın ne olduğu pek önemli değildi. sonuçta hiç kimseyi memnun edemeyeceklerdi. çıkan kararın beklenen karar olduğunu da başta söylemiştim. bundan sonra iddianamenin hazırlanması ve tabii ki mahkemenin sonuçlanması beklenecek.

fenerbahçe, hemen her deplasmanda şikeye ilişkin pankart ve tezahüratlarla karşılaşacaktır. bu anlamda futbolcuların moralleri bozulabilir ya da aksine farklı bir motivasyon yaratabilir bu durum camiada. bunu çok yakında göreceğiz ancak şunu söylemeliyim ki pek tadı tuzu kalmadı ülkemizde futbolun....

10 Ağustos 2011 Çarşamba

TARAFTAR TERBİYESİZLİK ETMİŞTİR


evet, özellikle fenerbahçeliydim dedikten sonra sürü psikolojisiyle "vay şerefsiz" demişliğim olsa da bugün yuhalanan şahıs üzerinde milli formayı taşıyan kişiydi.

buradaki amacım hamasi cümleler kurarak vatan millet sakarya anlayışını dile getirmek değil. keza avrupa maçlarında dahi fenerbahçe'nin yenilmesini arzu eden ve yenilgisinden mutlu olan biriyim ancak emre belözoğlu'na koyulacak tepki-ki haklılığı da tartışılır- bir milli maçta olmamalıydı.

milli maçlardaki bu gerizekalıca tavır sadece türk telekom arena'da yaşanmıyor tabii. maçların belli bölümlerinde inönü'de beşiktaş lehine, diğerleri aleyhine şükrü saracoğlun'da yine aynı şekilde tezahüratlar gerçekleşiyor ve biz hala "arda kaptan bizi sattın, gittin" edebiyatı yapabilmeyi kendimize hak sayıyoruz.

hiçbir alanda eğitim sürecimizi tamamlayamamış olmamız bugün bir milli futbolcuyu bir kulüp meselesi yüzünden yuhalatmaya vesile oldu. geçen günkü yazdımda sen karınca ezmez misin ki diye bir başlık atmıştım, ne kadar haklı olduğumu tekrar anlıyorum

9 Ağustos 2011 Salı

SEN KARINCA EZMEZ MİSİN Kİ?


her devir kendi şartları içerisinde değerlendirilmeli. fatih sultan mehmed'in istanbul'u fethini zalimlik saymak ne kadar saçma ise arda'nın galatasaray'dan ayrılışını ihanet saymak o kadar saçma.

futbol, baba hakkıların, metin oktayların, lefterlerin zamanındaki gibi değilse transferlerin de öyle olmasını beklemek ahmaklık. "bizi sevenleri üzmeyelim baba" diyebilen bir futbolcu ararken acaba karınca ezmez şevki miyiz diye sormalıyız kendimize.

taraftar, futbolcu ve kulüplerin büyük bir pazar haline gelen bu futbol piyasasında salt renklere gönül vererek hareket etmelerini beklemek safdillik olmalı. bir asırdır süregelen reklamsızlık ilkesini bozan barcelona gibi tutucu bir camia bile endüstriyel futbolun çarkları arasında ezilmemek adına geleneklerini çiğnemişse kaptanı olduğu takımdan başka bir takıma gitmek isteyen bir futbolcuyu ihanetle suçlamak çok salakça geliyor bana. bu futbolcu sezon hazırlıklarına hocam terimle fikrim değişti dese bile bu saçma. sonuçta kirli bir ortamın kirli insanları onlar. farklı davranmalarını beklemek oldukça safiyane kalıyor.

bence futbola bakışımız duygusal dahi olsa gerçeklerin farkında olmalı ve ne takım içerisindeyken bir futbolcuyu ilahlaştırmalı ne de giderken onu şeytanın ta kendisi ilan etmeli.

geçmişin futbol düzenine ait futbolcu sayısı o kadar az ki. benim aklıma çok az isim geliyor. totti, bülent korkmaz, hakan şükür, hasan şaş, lucarelli vb.

böyle adamlar bulduğumuzda sevinmeli ancak aksi hareketlerde yıkılmamalıyız. bu düzen böyle ayrılıkları gerektiriyor...

3 Ağustos 2011 Çarşamba

FUTBOLA ACIKMAK

minyatürkalemaç'a yazmayı bırakamıyorum. ee ne de olsa ilk göz ağrısı. 2009'da çıktığım bu yolculuk 2 yıldır sürüyor. 2011'de nedense pek yazamadım. sanırım hevesim kırıldı biraz. futbol bloglarında bir hegamonya var. bir grup blogun dışında diğer blogların sivrilmesi, kendinden söz ettirmesi pek kolay iş değil. buna rağmen suya yazı yazmaya devam edeceğim.

şike meselesiyle canımızın bir hayli sıkkın olduğu şu günlerde futbola acıktığımı söylemeliyim. kirinden pasından kurtulmuş bir ligde yeniden futbol heyecanını yaşamayı arzu ediyorum.

illegal yollara başvurarak maç kazandığı ispatlanıp bank asya 1. lige düşerse fener üzüleceğim. evet, bana kalırsa gözlerini kin bürümemiş bütün futbol taraftarları böyle düşünmeli. ilk günlerde şöyle olsun böyle olsun diye ahkam kestiğimi hatırlıyorum ancak bir gerçek yeni yeni dank ediyor. bir galatasaraylı ya da fenerbahçeli için süper ligin yüzde ellisi kendi aralarında yapacakları maçlardır. geriye kalan yüzde ellisi ise şampiyonluk yarışındaki zorunlulukları. bu anlamda galatasaray'ın olmadığı bir lig fenerbahçe'nin yüzde ellisiyle fener'in olmadığı ise galatasaray'ın yüzde ellisiyle oynayacağı, keyiflerin de yarı yarıya olacağı anlamına geliyor. şike ispatlandığında ne yazık ki söylediklerim gerçekleşecek ama gerçekten fenerbahçe'nin olmadığı bir ligin eğlenceli olabileceğini düşünmüyorum.

liglere verilen ara, bilgisayarımın yeni versiyon oyunları kasıyor olması, tatil fırsatı beni CM'ye hem de datası orijinal 2001-2002 versiyonuna götürdü. bu oyun fanatikleri için hiçbir zaman heyecanını yitirmeyecek cinsten biliyorsunuz. eski futbolcuları görünce maziye döndüğüm oyunda biraz şanslıyım tabii. mesela 22 yaşındaki forlan'ın büyük yetenek olduğunun farkındayım. kaka deseniz henüz 19 yaşında ve büyük potansiyele sahip. kalström, mutu bunların büyük futbolcu olacaklarını bildiğimden biraz avantajlıyım tabii. dikkatimi rooney çekiyor. bu adam 2002'de hiçbir işe yaramaz bir futbolcu olarak gösteriliyor everton'da. onu nasıl es geçmişler anlam veremedim. keza saviola'nın gerektiğinden fazla iyi olduğunu söyleyebilirim. drogba deseniz o da rooney gibi. pek bir şey beklenmiyormuş bu büyük yıldızlardan belli ki.

bir yazı daha biterken minyatürkalemaç'a daha çok yazmayı umuyorum. kalın sağlıcakla...


8 Temmuz 2011 Cuma

ŞİKE ŞİKE ŞAMPİYON

uzun süre sonra şike soruşturması ile ilgili yazmamak olmazdı. pek okuyanım yok ama 2009'dan bu yana belki de ilk defa yazmak için bu kadar hevesliyim...

bir galatasaraylı olarak çok sevindiğim, fener'in bu kötü durumu için göbek attığım düşünülmesin. soruşturmanın ilk gününden bu yana kafamda asla böyle bir düşünce olmadı. durumun topyekün fenerbahçe ile ilgili olduğunu da düşünmedim açıkçası. durum en genelde toplum en özelde birkaç spor kulübü ile ilgiliydi.

toplumca öyle hastalıklı hallerimiz var ki bunların en önemlilerinden biri astığı astık kestiği kestik "tip"lere hayranlığımızdır. bu durumun spordaki yansıması da haliyle karizmatik, sözü geçen, istediğiyle alaycı bir tavırla dalga geçebilen, parası olduğu belli olan tipler olarak karşımıza çıktı.
bu sevginin galatasaray'ı, fener'i, beşiktaş'ı yok ne yazık ki.

insan profilimiz böylesine insanların toplumda saygı görmesi için bütün ortamı hazırlamaktadır. bu anlamda futbolcuların ve spor adamlarının karakterleri de ne yazık ki insan profilimizin meylettiği yönde şekillenmektedir.

nedir o futbolcu ya da spor adamı tipi: " her türlü ağır abi tavrı sergileyen, ortamların delifişek, çılgın kişisi, ağzından rajona yönelik sözler çıkan, ağır abilere abi çeken, karakteri ve eğitimi paralelinde her türlü pisliğe bulaşma potansiyeli olan...

evet bu tipler futbolumuza hakim. taraftar kitlesini düşününce pek şaşılacak bir durum değil tabii ki.

şike soruşturması hakkında genel olarak bunları düşünüyorum.

benzer bir durum sevdiğim takımın başına gelmiş olsaydı: sanırım zanlı kişilerin mahkeme sürecini sonuna kadar beklerdim. suçlu bulunmaları durumunda bu kişilere bir güzel söver, armamı, renklerimi sevmeye devam ederdim. utanç verici bir durum olduğunu kabul etsem de armanın ve renklerin değerinden bir şey kaybetmediğini her platformda savunurdum

12 Haziran 2011 Pazar

YENİ SEZONDA GALATASARAY

bu sezon geçtiğimiz yıla nazaran çok daha erken açıldı galatasaray için. geçtiğimiz felaket yılının başını hatırlayanlar transferlerin uefa avrupa liginden elendikten sonra yapıldığını hatırlayacaklar.

felaket senesinin ardından gemiyi devralan kaptan terim icraatlara erken başladı. elmander, selçuk ve son olarak ceyhun gülselam. bu isimler özellikle de iki yerli galatasaray'a çok şeyler katacaktır.

aslına bakarsanız BAM üçlüsünden barış'ın gidişi ahaliyi sevindirse de ben ilk olarak diğerlerinin haberlerini almayı yeğlerdim. ayhan ve mustafa sarp'ın barış'a göre çok daha öncelikli olması gerekirdi. gerçi talipleri olmadığı için böyle oldu, o da ayrı mesele. barış, fizik kapasitesiyle bir de fatih hoca döneminde denenebilirdi diye düşünüyorum...

neyse gidene hoşça kal demeli. yeni sezonda galatasaray'ı izlemek umarım herkese keyif verir. bu sezon çok erken bir kopma yaşandı ve bir galatasaraylı için neredeyse 10. haftada sezon bitti. bu sezonu yok sayıyorum kendi adıma. beynimi resetliyorum. imparatorla yepyeni bir başlangıç bekliyorum. haydi hayırlısı

22 Mayıs 2011 Pazar

TEBRİKLER

son dönemde hem galatasaray'dan hem de blog yasaklarından dolayı keyfim kalmamıştı ve yazamadım buraya. bugün bir görev bilinciyle yazmam gerektiğine inanıyorum.

2010-2011 sezonunun şampiyonu fenerbahçe'dir. gerçekten ikinci yarı gösterdikleri büyük çıkışla bu şampiyonluğu sonuna kadar hak ettiler. trabzonspor'un da bu yıl iyi olduğunu ve başarıyı hak ettiğini söylemeliyim. buna rağmen trabzonlular 9 puan gibi bir farkı koruyamayarak şampiyonluk sevincini karşıdan izlemeye de müstahak hale geldiler.

bir galatasaraylı olarak mütevazı kimliğini pek bozmayan aykut kocaman'ın böyle bir şampiyonluğa ulaşması beni sevindirdi. fenerbahçe'nin hiçbir şampiyonluğu bana keyif veremez ancak tercih etmem gerekseydi daum'un yerine kocaman'ı tercih ederdim.

öyle ya da böyle fenerbahçe'nin şampiyonluğuyla kapanan bu sezon her galatasaraylı gibi bendenize adeta zehir oldu. fatih hoca ile arzulanan başarıları yeniden yakalamak dileğiyle diyorum ve bu sezonun kapanış yazısında fenerbahçe'yi ve trabzonspor'u tebrik ediyorum.

30 Nisan 2011 Cumartesi

BU RESİM HER ŞEYİ ANLATIYOR


blog yasağı kalktıktan sonraki ilk maça böyle yazmayı arzu etmezdim ancak bu 2011 yılı için sözcükler ne yazık ki değişmiyor.

galatasaray taraftarı bitsiiiiiiinnnnn bu işkence diye feryat ededursun, futbolcular aynı tas aynı hamam.

maçın ilk yarısının analizini yapacak olursak galatasaray'ın topu ayağında tutma çabasını ön sıraya almalıyız. ünder belli ki topu ayağınızda tutun başka da bir şey yapmayın demiş futbolculara, futbolcular da hocayı kırmamışlar ve uzun süre galatasaray topu başarıyla çevirebilmiş.

2. yarıda bahsettiğim şeyi hiç yapamayan bir galatasaray vardı. halbuki beşiktaş orta sahasının yıldızı guti uyumaktaydı da. resmen dili dışarıda dolaşan guti'yi memo'nun golü kendine getirdi. golün ardından büyük ön libero sarp'ın müthiş ıskası 2. golü de getirdi.

galatasaray'da sağ bekte sabri'nin devşirilme çabalarını anlamlandırabilmiştim ki yeni bir aday çıktı o tarafa : konya fatihi aydın yılmaz. mevlana gibi her gelene kapısını açtı...

galatasaraylı futbolcular için bu sezonun bittiği her haliyle belli oluyor.
arda, sakatlanmayayım da atletico'da tutunabileyim derdinde. her yere koşan culio bile pes etmek üzere.

allah'tan diyorum küme düşecek takımlar uzun süredir kazanamıyorlar

24 Nisan 2011 Pazar

GERİ DÖNDÜM...


şükür kavuşturana derler ya ; aylardır digitürk'ün açtığı -sanırım haklı- davanın ceremesini çekiyorduk. blogların yeniden özgürlüklerine kavuşması 2 yıldır bu mütevazı blogda yazan bendenizi inanılmaz mutlu etti. her neyse umarım bir daha benzer durumlar yaşanmaz.

minyatürkalemaç'ta hemen her takımla ilgili bir şeyler karalamakla beraber ağırlığı tabii ki taraftarı olduğum galatasaray'a veriyordum. blogların kapatılması sanki isabetmişçesine uzun zamandır galatasaray hakkında yazmak istemediğim zamana denk geldi. baktım da 2 aylık süreçte galatasaray bloglarının da pek tadı tuzu yoktu.

biraz galatasaray'dan bahsedelim. 2 ay önce yazdıklarıma ne ekleyebilirim ki diye düşünüyorum ve birçoğunuz gibi aklıma hiçbir şey gelmiyor.
son 4 haftaya girilirken sonraki sezonu en erken konuşmaya başlayan bir iki takımdan biri galatasaray. uzun zamandır böyle bir dönemi yaşamamış olduğumuzdan bu yıl tadımız tuzumuz kalmadı. öyle ki yönetimde yaşananlar, futbolcuların sahaya istenileni yansıtamayışları, hagi'nin gelişi apansız gidişi, arda'nın transferi vb. galatasaray taraftarının bütün keyfini kaçırdı. anlayacağınız son haftalarda galatasaray maçlarını farklı tadlar almak adına izliyoruz.

farklı tadlar: galatasaray altyapısının yetenekli çocuklarını görebilmek, sonraki senelerin arda'larına bir göz atmak.

sanırım onca aptalca şeyin üzerine yazılabilecek tek farklı şey yeni ve emanetçi teknik adamımız sayın ünder'în altyapı oyuncularına fırsat vermeyişinin yanlışlığıdır. kalan 4 maç galatasaray'ın sonraki sezonu ile ilgili bir değişime yol açmayacağından altyapıya şans verilmesi gerektiğini düşünüyorum. bülent ünder bu yılın kötü performans sergileyen yıldızlarını şimdiden tatile çıkarabilir mesela. onlar için de iyi olur hem. uzun uzun sonraki sezonu düşünme fırsatı bulurlar.

26 Şubat 2011 Cumartesi

80 KUŞAĞI BİR GALATASARAYLININ GÖZÜYLE...


benim yaşımdaki galatasaraylılar ne düşündüğümü çok iyi bilir. biz seksen kuşağı galatasaray'ın zirve yaptığı yıllarda çocuk, ergen ve genç olduk. 90'ların başında avrupa'da monaco ile başlayan seriyi izledik, sonrasında man utd'yi deviren takımla sokaklara döküldük. şampiyonlar liginin gediklisi bir takımın taraftarlarıydık. 96-2000 arasında ergendik ve belki ergenlik bunalımları içerisinde yüzümüzü güldüren birkaç şeyden biriydi galatasaray. uefa şampiyonluğu gibi büyük bir başarı ile yıllarca alnımız ak başımız dik dolaştık.

bu anlamda doygunluğu yaşayan bizim kuşak 2000 ile 2010 arasında takdire şayan bir başarı yakalanamamasına pek ses çıkarmamışızdır. yıllarca bizi sevince boğan takımımıza vefa borcumuzu unutmamışızdır. bu başarının mimarlarını her zaman vefa ile anmışızdır.

sezon öncesi 2010 ile 2020 arasında yepyeni bir 10 yıllık periyoda başlayan galatasaray için çok ümitli olduğumu belirtiyordum. özellikle rijkaard'tan beklentim 10 yılın galatasaray'ını yaratmasıydı tıkla

kulüp baskılara dayanamayıp rijkaard'ı gönderdi ve yerine hagi'yi getirdi. sonrasını zaten biliyorsunuz.

11. yenilgiyi aldı bugün galatasaray. avrupa'daki hezimeti saymıyorum bile... bugünlerde 80 kuşağı olan bizler hiç de alışkın olmadığımız bir tabloyu yaşıyoruz. saftig döneminde kısa bir süre buna benzer bir deneyim yaşayan bizler için saftig dönemi lale devri gibidir.

neyse anamızdan emdiğimizin burnumuzdan geldiği 2010-2011 sezonunun bir an evvel sonuçlanmasını ve bu acı verici sürecin tamamlanmasını istiyorum...


20 Şubat 2011 Pazar

BİR MAÇ ANCAK BÖYLE SABOTE EDİLEBİLİR

uzun süredir böylesine pokzisyona sahip bir derbi izlememiştim. maç öncesi kalbim beşiktaş'tan yanaydı. kazanmalarını istiyordum. taraftarının her maçı festivale çevirmesi, fenerbahçe'nin her anlamda daha ezeli bir rakip oluşu bendeki ibreyi beşiktaş'a çevirmişti.

maçın başında harika oynadı fenerbahçe. beşiktaş karşısında zamanında bir gol buldular. beşiktaş geriye düştükten sonra bir süre toparlanamasa da baskısını zamanla kurdu ve ilk yarıda skoru eşitlemeyi becerdi. burada dikkat çeken yan fenerbahçeli futbolcuların deplasmandaki rahat tavırlarıydı.

ikinci yarıya fırtına gibi başlayan beşiktaş için her şey harika gidiyordu. keza toramanla golü de buldular. tribünler coşmuştu, inönü adeta karnaval yeriydi.

ve gerizekalıca bir hareket geldi gecelerin hızlı sahaların yavaş adamı ferrari'den. eyvallah lugano'nun çirkefliklerini her alanda kabul etmeliyiz, fenerliler de kabullenmeli ancak ferrari'nin önde olunan bir maçta topu kurtarmış olmasına rağmen arkasındaki oyuncuya ceza sahası içinde dirsek atması amatörcedir.

eminim her blogda ve gazetede aynı şeyler yazacaktır. ferrari de eminim ki başka bir garaja çekecektir arabasını.

maçın başındaki temennilerim maçın ikinci yarısında değişti. fenerbahçe kontrol oyunuyla maçı kazanmayı hak etti. beşiktaş'ta ise yıldızların hakkıyla yönetilemediği yine ortada. yıldızları kadroda tutmakla başarının gelmeyeceğini beşiktaş bu yıl çok güzel ispatladı.


19 Şubat 2011 Cumartesi

BU SERABA İNANMAYIN

galatasaray için bu devre bir dolu bir boş geçecek gibi. deplasmanlarda pek varlık gösteremeyen bu takım için türk telekom arena rahatlama yeri adeta.

böylesine ümitvar yazdım diye çok mutlu olduğum düşünülmesin. galatasaray futbol takımı hala ortaya beklenen futbolu koyabilmiş değil. maç öncesi kadroyu şöyle bir analiz ettim kafamda ve önceden yazdığım takım yeteneksiz söylemimle çeliştim.

kalede henüz bir kapalı kutu zapata var yedeğindeyse ufuk ceylan ve aykut. çok kötü bir 3'lü sayılmazlar. ufuk'un manisaspor'dayken en çok gelecek vaad eden genç kaleci olduğunu düşünerek diyorum bu lafları.

sol bekte 3 farklı alternatif var ki bunlar türk milli hakan balta, denizli'de fena iş çıkarmayan çağlar ve liverpool'da uzun süre forma bulmuş insua. bu kadar alternatifli bir sol bek fena değil gerçekten. adamların referansları da iyi.

sağ bek serkan kurtuluş ve sabri. sabri artık oranın adamı belli.

stoper mevkii sıkıntılı gözükse de servet ve neill gibi milli stoperlere sahip galatasaray. cana ve gökhan zan alternatiflerini de düşünebiliriz.

orta alan en sıkıntılı bölüm sanırım. ayhan, barış, mustafa sarp üçlüsünün yeteneksiz oluşları galatasaray'ı zora sokuyor.

ileriye dönük orta saha futbolcularımızdaysa resmen bolluk var. solda culio, stancu, kewell, arda,emre sağda pino, kazım kazım, aydın yılmaz ileride tek tabanca baros arkasında yekta.

bütün bu zenginliği berbat edense tabii ki sakatlıklar. galatasaray as takımıyla uzun süredir oynayamıyor. oynayabileceğini de sanmıyorum uzun süre.

bu geceki bucaspor maçında da belli problemler nüksetti ve takımın oynadığı oyundan keyif alamadık. özellikle ilk yarıdaki futbol beni ümitsizliğe itti. halbuki schuster'in son dönemde yaptığını artık hagi yapmalı sanırım. ne varsa hücum üzerine konulmalı ki en azından acımız hafiflesin, atak futbolu izleyebilelim.

hagi'nin en dikkat çeken yanı şablonunu asla bozmaması. sanırım bir istikrar peşinde ancak uzun süredir verim alamadığı bu sisteme bir son vermeli. özellikle deplasman maçlarında bu sistem takımı bir kördüğüm gibi bağlıyor.

buca bugün biraz şanslı gününde olsaydı farklı şeylerden de bahsediyor olabilirdik. gerçekten çok önemli pozisyonları harcadılar. hele ki mendy'nin aşırtıp auta attığı top maçın kader anıydı sanırım.

esas galatasaray deplasmanlardaki can sıkan takım buna emin olabilirsiniz. seraplara inanmayın

13 Şubat 2011 Pazar

BUNDAN CACIK OLMAZ


bazı futbolcuların futbol oynamasından irite olmuşumdur. zamanında bülent uygun'dan hoşlanmazdım. teknik adam oldu haklı olduğumu anladım. c.ronaldo'yu da sevmiyorum mesela. tabii ki tavırlarından dolayı. mourinho deseniz nefret ediyorum. falan filan. son dönemde ise trabzonsporlu engin baytar'ın çirkeflikleri beni rahatsız ediyor ve kendisinden hoşlanmıyorum.

daha önce bu kadar tiksindiğim bir futbolcu olmadı belirteyim. bu çocuğun şımarıklıkları 17 yaşında fener maçında bomboş pozisyonda vermediği pasla başlamamıştır eminim. öncesi de vardır ama o maç sonrası "ben kral yapmam, kral olurum" demecini hiç de çocukluğuna vermemiştim. maya neyse hamur da o oluyor. bugün de iş başındaydı wonderkid. bursalı bir meslektaşına çaktı dirseği. terbiyesiz bir adam işte. 20 yaşında terbiyesiz bir adam.

yıllar evvel u17 avrupa şampiyonasında yaptığıyla taçlandıralım yazıyı.

12 Şubat 2011 Cumartesi

GALATASARAY BİLDİĞİNİZ GİBİ

bu sezon ne tad var ne tuz. o kadar kötü bir sezon geçiriyor ki galatasaray. cidden babalarımızın yaşadığı uzun yıllar şampiyon olunamayan dönemde dahi bu kadar kötü oynandığını hatırlamıyor büyüklerim.

geçen hafta ttarena'da kıpırdanan galatasaray'dan eser yok antep'te. antep'in cidden iyi bir takım olduğunu düşünmeme rağmen büyük bir takım olarak galatasaray'ın bu kadar aciz oluşu canımı sıkıyor.

maçların analizini yapmaya ne gerek var bilmiyorum, bildiğim tek şey oldukça kalitesiz bir takımımız olduğu. galatasaray'da futbolcuların kaliteleri cidden çok düşük. o kadar istikrarsızlar ki tahammül sınırlarını zorluyorlar.

nefesimizi tuttuk bu sezonun bitmesini bekliyoruz artık...

KEWELL'I SEVERİZ AMA...


maç öncesi yazı yazmak pek adetim değildir. gaziantepspor maçı galatasaray açısından bir hazırlık maçı kıvamında olacaktır. doğruyu söylemek gerekirse bundan sonraki her maç bir sonraki seneye hazırlık maçı olarak değerlendirilecektir. türkiye kupası maçlarını bundan ayrı tutuyorum tabii.

neyse maç öncesi gelen haber şok şok şok kewell kadrodan çıkarıldı şeklindeydi. şok olmayan bir sürü galatasaraylı tanıyorum. onlardan biri de benim sanırım. ne gökhan zan'ın iki hafta önce maç içerisinde kılı dönerken şaşırmıştım ne de bugün maç öncesi kewell'ın sakatlığının nüksetmesine şaşırdım. aslında 3-4 maç üst üste oynayabilmesine şaşırıyordum desem yeridir.

kewell'ı her galatasaraylı gibi seviyorum. bu sevgim aslında galatasarayla da sınırlı değildir. 99-00'de leeds forması giyerken henüz gelecek vaadeden bir genç olan kewell'a hayrandım. o sıralar pek çok kulübün de gözdesiydi avurstralyalı. keza sonrasında liverpool'a geçerek kariyerinin zirvesine çıkmıştı.galatasaray'a geldiği gün de oldukça heyecanlanmıştım. pek tabii avrupa'dan ülkemize gelen önemli yıldızların hemen hemen tamamının özel durumları oluyor ve bu özel durumlar bu yıldızlarla takımlarımızın yollarının kesişmesine vesile oluyor. kewell da kariyerinin sonlarını iyi para kazanabileceği, sevilebileceği bir mekan olan istanbul'da geçirmek istemişti. liverpool'da oynaması anladığım kadarıyla sık sık sakatlanması yüzünden olası gözükmüyordu. evet geldiği sezondan bu yana keyifle birçok maçını izledik. harika gollerini unutmamız mümkün değil ancak ben hala geçen sezon ortasında nonda yerine kewell'ın takımda kalmasını doğru bulmuyorum. uzun süren sakatlıklar ondan verim almamızı engelliyor. tabii ki her maça çıkmasını beklemiyoruz futbolcuların ancak belli bir istikrarın da olması gerekiyor.

galatasaray bu sakatlıklar konusunda ağzı en çok yanan kulüp oldu son 3 sezondur. umuyorum ki yöneticiler sonraki sezon sakatlık problemi olan futbolcularla yolları ayırır ve bu tip futbolcularla anlaşma yapmaz.

11 Şubat 2011 Cuma

SIKILDIK

bundan birkaç hafta önce galatasaray başkanı adnan polat'ın açıklamaları ile utandık. geçen günse sağduyulu beşiktaşlıların serdal adalı'nın basın açıklamalarıyla utandığını düşünüyorum.

bu utanışlarımız hayırlı bir duruma götürüyor sanki bizi. orta halli fanatik diye tabir edebileceğimiz bir güruh bile artık yenilgiler sonrası hakem vb. bahaneler ardına saklanmayı "eski" buluyor.

serdal adalı, karabükspor maçında verilmeyen gollerinin etkisiyle zehir zemberek açıklamalar yaptı. o topun çizgiyi geçtiği bir gerçektir ve verilmeyen bir gol belki de beşiktaş'ın galibiyetini engellemiştir.her şeye rağmen türkiye futbol ligi artık eskisi gibi değildir. 80'li ve 90'lı yıllarda her şeyin 4 büyükler etrafında döndüğü, her anlamda 4 büyüklerin haklı olduğu lig tarihte kaldı. kalmalı da. bana kalırsa kötü gidişlerin ardından hakem hatalarına sığınma geleneğini sürdürmeye çalışan "reyis" tipli yönetici profiline de prim verilmemelidir. bu söylemlerle gaza gelinmemeli, takımın daha da iyi olması için saha içi ve saha dışı meselelerde çözümler aranmalıdır.

saha dışı meseleler asla maçlardaki hakem hatalarını her şeyin kılıfı haline getirmek değildir. premier lig ya da la liga'da da hakem hataları yaşanıyor. insanın olduğu yerde hatanın olmaması mümkün değildir mesele hekem hatasına rağmen ortaya iyi oyunlar koyabilmekte.

bu can sıkan klişe açıklamaların ardından federasyon başkanı'ndan oldukça düzeyli ve son zamanlarda özlediğimiz yorumlar geldi. bildiğiniz üzre önceden federasyonun başında bulunan tipler de densiz yöneticilerimizden farklı değillerdi. çoğu para babası bu işi hobi diye yapan tiplerdi. racon kesen açıklamalar yaparlardı. yeni başkanın sözlere hakimiyeti karşısında mutlu oldum. oldukça güzel bir türkçeyle derdini, türk futbolunun sıkıntısını açıkladı. her sözünde haklıydı.

neyse umarım yöneticiler taraftarların dahi bu eski taktiklerden sıkıldığını anlamıştır artık. taraftar profesyonelce yönetilen kulüpler, futbolcuya, kulübün tarihine ve geleneklerine hürmet ve hizmet eden bir anlayış bekliyor artık. saçma sapan transferlerle kendi özel işlerinde rantlar elde etmeye çalışan bıçkın yönetici tipi 90'larda kalsın mümkünse buralara uğramasın...

8 Şubat 2011 Salı

BJK-KARABÜKSPOR MAÇI VE SONRASI

Beşiktaşı bir kenara bırakırsak, Karabükspor sayesinde çok zevkli bir maç izledik geçtiğimiz hafta sonu, özellikle 2.yarı çok keyifliydi.Çünkü Karabükspor kokmadı, geriye çekilmedi, o ünlü 60'lı yılların futboluna hiç bulaşmadı, tenezzül etmedi.Beşiktaş zaten oyunu önde kurmaya çalıştığı için güzel bir maç oldu. Aslında daha gollü bir maç izleyebilirdik, hakem Mustafa Kemal Habitoğlu gerçekten çok kötü bir maç yönetti, karşılıklı verilmeyen penaltılar ve tabi ki meşhur verilmeyen gol. Ama burada durmak gerekiyor, hakem kötü bir maç yönetti, belki de hakem kötü bir hakem ama bir takım planlar peşinde ya da bir kampanyanın savuucusu gibi bir ifade gerçekten artık komik görünüyor.Bundan da ötesi hakemin kötü olması özellikle Beşiktaş'ın sorunlarını ortadan kaldırmıyor.İşte suçlu orada deyip uzaklaşmak Nobre'nin yetenek sınırını gizlemiyor, İbrahim Toraman'ın , Sivok'un Emenike karşısında düştükleri durumu değiştirmiyor.Özellikle maçlardan sonra masaya vurulan yönetici yumrukarı artık tadımızı kaçırmakla kalmıyor, ülke futbolunun aslında bir arpa boyu yol almadığını hepimize gösteriyor. Taraftarlar da artık bunu yutmuyor,nedir yani tüm spor kamuoyu toplanmış Beşiktaş'ı engellemeye mi çalışıyor? Peki neden? Bu soruya verilebilecek hiç bir cevap yok.
Maç hakkında konuşmaktan çok artık bunların konuşulması gerekiyor ve ne zaman ki böyle konuşan yöneticiler yerine sakin, aklıselim insanlar futbolu yönetmeye başlar, ne zaman ki bir iş adamı değil de eski bir futbol emekçisi, gerçekten futbolun içinden gelen biri, bir kulübe başkan olur, işte öyle başlar umutlar...
Mümkün mü?

6 Şubat 2011 Pazar

TT ARENA'DA GALATASARAY

bu gece belki de aylar sonra bir galatasaray maçından keyif aldım.

maç başlamadan önce özellikle son 10 haftanın inanılmaz keyifsiz olacağını düşünerek üzülmüştüm. keza ümitleri tamamıyla tükenmiş bir takımın arkasında taraftar desteği de olmayacak diye düşünüyordum. bu hafta itibariyle yanıldığıma mutlu oldum. galatasaray'ın yeni stadyumu anlaşılan taraftarı motive etmiş ve taraftar yeni stadyumunda olmayı sadece galatasaray'ı görmek için de istemiyor.

galatasaray bu kadar kötü bir dönem yaşarken yepyeni bir stadyumla bu kötü dönemi daha acısız atlatacaktır. taraftarlar yıllar sonra varlıklarını yeşil zeminde hissettirebilmenin keyfine varmış olacaklar ki stadyumu büyük oranda dolduruyorlar.

bugün 32 bin kişi vardı tt arenada. maçın teknik analizinden ziyade yazının başından bu yana bu duruma değinmem sanırım sahada olup bitenin beni çokça ilgilendirmediğinden.

hagi elindeki malzemeye göre bir şeyler yapma peşinde. orta saha kökenli futbolcularımızın sakat ve cezalı olmaları gigayı farklı seçimlere zorluyor. bu durumdan çok mu yakınıyorum. hayır tabii ki. orta sahanın ortasında takıma geri vites olan ayhandan ziyade stoper neill'i görmek inanın beni daha çok mutlu ediyor. sabri'ninse hücuma daha yakın oluşu sanki milletin dalga geçtiği dağlara taşlara vuran sabri'yi günden güne öldürecektir. keza bu adamı biz 2004'te harika şutlarıyla tanımıştık tabii ki ileri uçta.

culio ve stancu devre arasında yapılabilecek en iyi transferler sanıyorum. özellikle culio'nun takımı sahiplenişini çok beğeniyorum. hem teknik kapasitesi yüksek hem de mücadele ediyor. genç stancu'nunsa yıllar evvel adı sanı bilinmeyen bir takımdan galatasaray'a gelen adrian ilie gibi olacağına inanıyorum. ünlenecek ve bir avrupa kulübüne gidecek. o kumaş var stancu'da...

kewell ve baros'un takıma dönüşleri takımın kalitesini artırdı haliyle ancak korkum bu iki usta ayağın tekrar sakatlık belasıyla takımı yalnız bırakmaları.

arda'nın da takıma katılması en azından sahadaki futbolun çekilir hale gelmesini sağlayacaktır. bu nedenle arda'yı dört gözle bekliyorum.

tt arenada kazanmak yetmiyor. haftaya gaziantep deplasmanında takım büyük bir sınav verecektir bana göre.

29 Ocak 2011 Cumartesi

2010 MODEL GALATASARAY BU KADAR

umut fakirin ekmeği olunca geçen haftaki galibiyetten sonra güzel günler belki de yakındır düşüncesine kapıldık. geçen haftaki futboldan da zerre keyif almamıştım ancak başta da belirttiğim gibi bir umut belki de mücadele etme fikri galatasaray'ın belini doğrultur demiştim.

geçen haftaki yazımın sonuna bursa maçından umudumun olmadığını belirtmiştim.

her şey bir tarafa son iki sezondur sakatlık belası galatasaray'ı resmen bitirdi. bu lanet sanki linderoth ile geldi galatasaray!a. hayatında sakatlık yaşamamış linderoth'un feci sakatlığı bütün takıma salgın gibi yayıldı.

bunu niye yazıyorum? galatasaray futbol takımı ideal kadrosuyla maç yapmayalı aylar oluyor. belki de yıllar oluyor demeliyiz. as oyuncuların yerine oynayanlar yeni aslar olunca sahadan hezimetlerle ayrılıyoruz.

barış ve ayhan gibi futbolcular takımda yedekken uzun süredir as oldular. keza bu hafta her ikisinin de sonraki hafta oynayamayacak hale gelmesi beni nasıl mutlu etti anlatamam. he haftaya onlar da yokken sahaya kimlerle çıkacak hagi onu da bilmiyorum ancak bu yıl cidden futboldan soğudum galatasaray yüzünden.

öğlen işim yoktu ve hagili 2004-2005 sezonunun bütün gollerini izledim. galatasaray o dönem ligin en iyi forvet hattına sahipmiş. necati her maç gol atıyormuş neredeyse. kabze, hakan şükür ve ümit karan gibi usta ayaklar varmış takımda. takımda bir coşku varmış anlayacağınız. şimdi 6 yılın ardından takımda hiçbir ışık göremiyorum.

vay halimize

23 Ocak 2011 Pazar

YENİ EVDE İLK MAÇ


lige verilen ara 5 haftayı bulunca futboldan uzak kalmıştık. futbolsuzluktan mı demeli bilmiyorum ancak beşiktaş maçı hariç bütün maçlar mahalle maçı kıvamındaydı.

galatasaray'ı liderden 19 puan gerideyken heyecanla beklediğimi falan söyleyemem. beni ve diğer taraftarları tek heyecanlandıran şeyin yeni stadyum olduğunu düşünüyorum. keza maç boyunca futboldan ziyade gözüm kulağım tribünlerdeydi.

fenerbahçe'nin maçlarını gıpta ederek izlediğimiz günler sanırım geride kaldı. artık en az şükrü saraçoğlu kadar-ki akustiği daha iyi gibi- bir stadyuma sahibiz. bu durum taraftarı da heyecanlandırmış olacak maç boyunca desteklerini esirgemediler. galatasaray'ın meşhur eski açığı ve ultraslan'ı iki kale arkasında olacak gibi. diğer taraflarsa "con con" tabir ettiğimiz taraftarımızın elinde olacak sanki. bilet fiyatlarına bakarak bu yargıya vardım.

takım kaliteli bir futbol oynadığı müddetçe stadyumun yüzde 70'lerde bir dolulukla hizmet vereceğini düşünüyorum. tabii bu galatasaray'ın oynayacağı futbolla düz orantılı olacaktır.

futbola gelince zamanında rijkaard'ın dillendirerek başını yaktığı "gerçek" her geçen gün kendini hissettiriyor. "yeteneksiz futbolcu sayısı çok bu takımda."

yeni transferleri değerlendirecek olursak yakından takip ettiğimiz yekta'nın ne kadar iyi bir kumaşa sahip olduğunu ve fizik kapasitesini görebildik bu akşam. culio için önceden de olumlu cümleler etmiştim. orta sahanın kalitesini artıracaklarına eminim. stancu'nun ise faydalı olabileceğini düşünüyorum. ayaklarına hakim ve cesaretli bir striker gibi duruyor.

galatasaray'ın hala sakatlık problemi devam ediyor. arda için söylenen müzmin sakatlık dedikoduları canımı sıkıyor. baros ise yaklaşık 2 senedir ortalarda yok.

haftaya galatasaray'ın bursa deplasmanından 3 puan getirebileceğine inanmıyorum. bundan böyle ttarena'daki maçları yeni evimizin hatrına takip edeceğim. belirttiğim gibi deplasmanlardan pek beklentim yok.

16 Ocak 2011 Pazar

TÜRK TELEKOM ARENA VE PROTESTO İÇİN ARANMAK

maçı şifresiz bir platformdan izleyemediğimiz için birçoğunuz gibi açılışın merakı içinde patlayanlardanım. bu heyecanı bütün galatasaraylılara yaşatamayanlara yuh olsun öncelikle.

haber kanallarının altyazılarında şok şok diye geçen başbakan protestosunu gördüğümde, bari bu gece yapılmasaymış diye düşünüyordum. ağızların tadını kaçırmanın bir alemi yoktu bana göre ancak PCLionFc'de gördüğüm videodan sonra taraftar az bile yapmış diye düşündüm.


toki başkanı nasıl bir cümle kurmuşsun da halihazırda patlamaya müsait bir kitleyi coşturmuşsun. bir açılış gecesinde galatasaray'ın yerinde olmayan bir yönetimine hatta başkanı merhum bir yönetimine böyle bir sözle 52 bin kişinin karşısına çıkılır mı allah aşkına? neyin peşindeydin ki? başbakanı övmek neyse de bunu yaparken açılışını yaptığın stadyumun kulüp yönetimine sallaman neden? ee dinleyen güruh da mal değil yani, bu saçmalığa, ses yükseltmene içerlendi ve seni alaşağı ediverdi. sonrasında kürsüye kanuni çıksa ne yazar. galeyana gelen tribünler konuşma yaptırmamış kimseye.

şunu demeye getiriyorum böyle mutlu bir gecede bu saçma konuşma olmasaydı taraftar siyasi düşüncesi ne olursa olsun büyük bir tepki vermeyecekti başbakana ve diğerlerine. ancak videoda da göreceğiniz gibi bana kalırsa taraftar fişteklenmiştir.

arena, galatasaray ve diğer mevzularla ilgili sonra yazmayı düşünüyorum


8 Ocak 2011 Cumartesi

SON 10 YILDA GALATASARAY'DA TRANSFER

kazım'ın gelişi gündeme bomba gibi düşünce, aklıma 10 yıllık çilemizin birbirinden bomba transferleri geldi. galatasaray için her zaman sistemin takımı yakıştırması yapılırdı. bu söylem 80'lerin sonu ile 2000 yılı arasındaki galatasaray için geçerli.

son on yıldaki yönetiliş biçimi "elinde değerli bir eşyası olan -uefa kupası ve süper kupa- ve yolunda büyük engeller olup düşmemek için çırpınan bir çocuğu" andırıyor. sürekli anlık çözümler ve telaş içinde yapılan saçmalıklar takımı bugünkü durumuna getirdi.

kahretsin ki çelişkiler ülkesinin çocuklarıyız, bunca telaşın ve kötüye gidişin yanında bir takımı heyecan içinde bekleyebiliyoruz... 20 yıllık özlemimiz "ttarena" bizi galatasaray hakkında hala heyecanlandırabiliyor.

neyse son 10 yılın transferlerine şöyle bir göz atalım isterseniz:

96-2000 jenerasyonunun dağılmasından hemen önce galatasaray kulübü büyük bir telaşla özellikle hakan şükür'ün boşluğunu doldurmayı denedi. mario jardel o telaşın ürünüdür. bana kalırsa uzanlarla yaşanan sıkı fıkı ilişkiler ve popülerliği paraya çevirme hırsı galatasaray'ın bugünlere gelmesinin ilk yanlış adımıdır.

sistemden ödün verilerek takımı arzulanan gibi oynatamasa da elinde tutan lucescu'nun şampiyon olmasına rağmen bir eski eşyaymış gibi kapı önüne konması dengeleri değiştirdi bana kalırsa. keza şampiyon olunan o sezon galatasaray'da farklı mevkilerdeki oyuncuların devşirilerek başka mevkilerde oynamaya başladığını görmeye başladık.

maddi durumun her geçen gün kötüye gidişi, takımın ilahı gibi görülen terim'in planladıklarının bir türlü gerçekleşmemesi vb. hususlar galatasaray'ı günü kurtarmaya yönelik transferlere götürdü.

Sanırım devre arası bomba transferler serisi de o dönemlere kadar uzanır. kazım'ın transferine benzer bir durumu revivo'da yaşadık hatırlarsanız. gerçi revivo transferi o dönemlerde bir kurtulma belirtisi olarak görülüyordu.

geçen zaman dilimi taraftarın da gözlerini açmış olmalı ki artık galatasaray taraftarı devre arası transferleriyle bu işin olmayacağını biliyor ve bu telaş oyunlarına tepki gösteriyor.

takımda 10 yıldır gözlenen bir bek krizi var aslında. capone'den beri sağ beke adam akıllı bir transfer yapılmayışı, cihan haspolatlı ve sabri gibi isimleri burada zorla oynatış takımın transfer politikasının göstergesidir. aynı şey mondragondan sonra kale için de geçerli ne yalan söyleyeyim.

amaç galatasaray.org'da taraftarı heyecanlandıracak isimler göstermek olmuş. insanlar zamanında avrupa kanallarında hayranlıkla izledikleri veteranları sitede görünce büyük bir heyecan yaşıyorlar doğal olarak. yönetimse her sezon taraftarın bu yönünü tatmin ederek sezonları hüsranla tamamlayan bir takım yaratıyor.

her şeye rağmen olup biteni ilgiyle takip ediyoruz. takımın yepyeni stadımıza ayak basacağı günü iple çekiyoruz. liderle aradaki19 puanlık fark yokmuş gibi farz ederek yapıyoruz hem de bunları. bizleri üzen bizi bunca heyecanlandıran kulübümüze yakışmayan adamları tribünlerde ve sahada görüyor olmak sanırım...

4 Ocak 2011 Salı

BU NE PERHİZ BU NE LAHANA TURŞUSU


bütün blogları dolaştım ve neredeyse bir tane olumlu yazı bulamadım colin transferiyle ilgili. doğruyu söylemek gerekirse transfer haberini okuyuncaya kadar mantalitesi, " abi belli olmaz be belki de yararlı olur, abi adamı hemen kenara atmayalım belki de bizde patlar" olan bir adamdım. transferi kafamda ölçüp biçerken birden dank etti:

yeter artık, dedim polyana olmaktan bıktım. hayır, hayır ikinci yarıda bu takımda colin kazım'ın patlayacağını falan düşünmüyorum. batan geminin mallarını toplayan, ezik bir zihniyetin takımı yapıldık resmen.

colin büyük bir patlama dahi yapsa bu gerizekalıca transferdeki çelişki kokusu silinemez.

her bloggerın üzerinde durduğu gibi bu ne perhiz bu ne lahana turşusu meselesi???

ey yönetim, geleceğin takımı diyerek atıp tuttuğun şu günlerde, ezeli rakibinin kovduğu bir adamı alarak neyin çabasını veriyorsun?? camdan adam gökhan, çakma messi serdar özkan vb. transferler yapılan hataların aptallığa dönüşmemesi için bir gösterge değil miydi? colin transferi artık aptallık hanesine yazılmayacak mı??

20 yıldır hayalini kurduğumuz stadyumumuzun açılmasına bu kadar az bir süre kalmışken, ali sami yen hayatta olsaydı eminim yakında enkaz haline dönüşecek ve adının verildiği o görkemli stadyum gibi çökerdi. yıkılırdı adam, bu karakter yoksunu adamlara söverdi...

tabii ki son sözüm hagi'ye... keşke anılarda kalsaydın be giga. anılarda sevseydik hep seni. karaktersizlik ve mücadeleden kaçıyor bahanesiyle şutladığın misi'den sonra colin transferini hangi kriterinle açıklayacaksın? colin'den survivor mı yaratacaksın?? colin bir yerlerini yırtarak takımı şahlandıracak mı sahada? yoksa boğaz kenarındaki şaşalı partilerde patlayacak mı???

çık anlat be hagi....