27 Kasım 2015 Cuma

DENİZLİ'NİN İŞİ ZOR

Denizli'nin işi zor. Bu zorluk Galatasaray'ın kötüye giden halini düzeltmeyle uğraşacak olmasından kaynaklanmıyor. Keza kurt teknik adam başına geçtiği tüm büyük takımlarda başarıyı öyle ya da böyle yaşamış, ne zaman ne yapabileceğini bilen biri. Ancak yanlış bilmiyorsam ilk defa böyle bir ara dönemin ardından Galatasaray gibi büyük bir camianın başına geçti. Ara dönemin nasıl geçtiği önemlidir: Denizli bu dinlenme döneminde her takım gibi Galatasaray'ı ve birçok oyuncuyu televizyon ekranlarında eleştirdi.
 
Takıma şirin görünmek adına tükürdüğünü yalayacak bir kişilik değil Denizli. Kaybedeceği pek fazla bir şeyinin olmayışı onu rahatlatabilir. Yine de önceden dile getirdiği bazı aksaklıklar-ki bunların menşei hakkında futbolcuları suçladı- oyuncular arasında huzursuzluğa neden olabilir. Pek tabii daha ne kadar huzursuzluk olabilir ki diyebilirsiniz, hak veririm. Ortaya koymaya çalıştığım şey Denizli'nin takıma ilişkin bağı olmayan bir teknik adama göre daha çok zorlanacağı.
 
Sabri, Umut, Yasin, Jose Rodriquez hocanın sezonun başından bu yana salladığı oyuncular arasındalar. Açıkçası sezon itibariyle sallanmayacak bir performans da sergilemediler. Hocanın kısa zaman içinde ne kadar mesafe kat edeceğini, yorumcuyken yaptığı yorumların ne denli başa kakılacağını zaman içinde göreceğiz.

25 Kasım 2015 Çarşamba

ADAM HAKLI BEYLER, DAĞILIN!

Dünkü maçın ardından Sneijder'in açıklamaları beni hiç şaşırtmadı. Zaten bildiğimiz şeylerin aktarılması oldu. Kimileri riyakar buldu açıklamaları, kimileri dobra bazısı hoca baştayken konuşsaydın ya dedi, kimisi aldığı paraya bakıp yatanlardansın sen de diye ekledi.
 
Sneijder'in taktik yok, çalışma yok sözleri o kadar çok şey yansıtıyor ki. Ülkedeki yerel çalışma gruplarının- hele ki sporda- müsabakaya, çatışmaya odaklı olduğu gerçeği ortaya çıkıyor. Sneijder'in az zaman önce "ayağına top gelen yarım saat düşünüyor" açıklaması da acı gerçeklerimize göz kırpıyordu ya neyse.
 
Önce" ısınma gereği duymadan hemen maça başlayalım, maçta da hurra kaleye gidelim, hurra geri dönelim" felsefesinin uygulandığı 2. sınıf bir futbol ülkesi olduğumuzu itiraf edelim kendimize. Pek az futbolcunun Avrupa'daki meslektaşları gibi fit, oyuna her daim hazır olmadığı gerçeğini daha dün Arda Turan'ın göbekten kasa evrilişinde görmedik mi, asla unutmayalım? Sneijder, Drogba, Ba, Persie gibi üst düzey topçuların ülkemizde ölüleriyle bile tozu dumana kattıklarına şahit olmuyor muyuz, bir düşünelim? Futbol ülkemizde var olalı beri yediğimiz gollerin yandan gelen ortalardan olduğu gerçeği gözümüze bir toz parçası gibi batmıyor mu, hadi sorgulayalım ? Önceki yıl liginde bidon seçilen bir adamın ülkemizde şov yapa yapa fiziğini konuşturduğunu, sözde takım için ölüp kırmızı kartlarla arkadaşlarını yalnız bıraktığını, orasıyla burasıyla  tribünlere oynayarak kalpleri fethettiğini unuttuk mu, hatırlayalım ?
 
Bu sözlerim "ne taktik becerisi kazandırdı ne kondisyon yükledi iyi oldu def oldu Hamza Hoca'cıları mutlu ettiyse kendileri hemen günde 30 paragraf sorusu çözerek işe başlasınlar. Hamzaoğlu'nun gönderilişindeki yanlışlığı işinin başında yaptığı hiçbir yanlış düzeltemez. Etik meselesinin kötü futbol, beceri eksikliği gibi mazeretleri olamaz.
 
Yazının başında da dedim ya Sneijder'in söyledikleri hiç de şaşırılacak şeyler değildi. Sanırım pek çoğumuz zaman zaman böyle çıkışlar yapan Avrupalı topçuların eleştirileriyle hiddetlenecek, gerçekleri görmeyi reddedeceğiz. Ben ümidimi yitirmiyorum. İlgilenenlerin sosyo ekonomik durumlarının biraz daha farklı olduğunu kabul ettiğim voleybolda dünya devleri arasında oluşumuzla avunuyorum. Neden diyorum benzer bir organizasyon ve çalışma anlayışı futbolumuzda da gün gelip hakim olmasın. Bekleyelim belki de göreceğiz.
 
 
 
 
 
 
 
 

23 Kasım 2015 Pazartesi

NASIL REZİL BİR SON ?

Galatasaray yönetimi an itibarıyla Mustafa Denizli ile prensipte anlaşmaya vardığını açıkladı. Şimdi sosyal medyada, bloglarda ve pek tabii yazılı ve görsel basında ölenle ölünmez düsturuyla Hamzaoğlu süreci rafa kaldırılacak ve taze haber candır felsefesine yaslanarak Denizli'den beklentiler dile getirilecek.
 
İşin kötü yanı Hamzaoğlu'nun gidişine isyan eden herkes-ben de dahil olmak üzere- duruma alışacak yeni sportif başarıların beklentisi içinde olacağız.
 
Birkaç kelime ile "lanet olsun" böyle bir spor ortamına.  Tribünlere milyon dolarların kinini sokanlara, bitmek tükenmek bilmez tüketim çılgınlığına tarihi camiaları dahil edenlere iki kere lanet olsun.
 
Biz yalnızca kupa değil, altyapısından yetişmiş sporcularıyla kupa isteriz, gerektiğinde toplumsal duruşu ile kupasızlığa da tahammül ederiz diyenler birleşmeliyiz bence. Kaç kişiyiz acaba ? Gerçi bizden takımları şirketlere satılmış, şanlı tarihleri ve duruşları çiğnenmiş  AFC Wimbledon ya da FC United gönüllüleri  bir iki  grup  çıkıp takım kuracak da bir kültür de yok ya! Ah ah, bu lanet düzen içerisinde bakalım neler yapacak Mustafa Denizli diyenlerin arasında gizlenmeye devam edebiliriz.
 
Peki ne yapacak Denizli ?. Denizli kurt bir teknik adam. Ağırlığı olan tabiri caizse Türk futbolunun "papaz"larından. Söz geçirişi Terim'den aşağı kalmaz ha. Öyle Hamzaoğlu'na atar gider yapan Burak'lar, Emre Çolak'lar bir kere daha düşünürler kenara gelirlerken. Kaybedecek bir şeyi olmayan bir teknik adam Denizli. Kendisi de belirtmiş yolun sonunda. Geçen yıl Hamzaoğlu'nun yarattığına benzer bir etki yaratabilir takımın üzerinde. Son on yılda yeni teknik direktörle kalan kısmı tamamlama deneyimini çok yaşadı Galatasaray. Bunun Hagi ya da Mancini gibi hayakırıklığı ile bitenleri de var Hamzaoğlu gibi mutlu sonlananları da.
 
Bakalım , büyük gururların, şahane başarıların fitilini ateşleyen bu İzmir efsanesini nasıl rezil bir son bekliyor ? Tribünlerin def ol git deyişlerine mi, yönetimin fişini çekmesine mi maruz kalacak Denizli ?
 
 
 
 

19 Kasım 2015 Perşembe

ETİK YİNE KAYBETTİ

 
Son yazımı 23 Eylül 2013'te paylaşmışım. İşin ilginç yanı bu son yazı da Galatasaray Spor Kulübü'nün değerlerini yitirmesine ilişkin. Hem de yine bir teknik direktörün görevine son verilmesine dair bir kararla.
 
Bundan iki yıl önce Fatih Terim'i gönderen yönetim başkaydı. Fatih Terim ile başkan arasında yaşanan ego savaşında Terim'in payına düşen suçları sıralamış, her şeye rağmen kulübün kurucu gücünü oluşturan etiğe ters işlerin ısrarla yapıldığını dile getirmiştim.
 
Hamzaoğlu olayının da farklı olduğu kanaatinde değilim. Türk futbolunun 90'lar itibariyle endüstriyel futbolun bir parçası olması, kulüp başkanlarının -Seba, Canaydın gibi istisnalar hariç- geçmişin amatör ruhundan uzak mafyavari kişilikleri bugünkü tablonun en azından bir bölümü açıklayabilir.
 
Futbol üzerine düşünen, fikrini beyan eden herkese saygım var elbette ancak ben futbola yalnızca ânı düşünerek bakınca keyif alamıyorum. Ânı düşündüğümüzde Hamzaoğlu'nun bu takımda beş dakika durmaması gerekiyor. Ânı düşündüğümüzde hiçbir teknik adam bir aydan fazla kulüplerinin başında duramaz.
 
Peki ne oldu da geçtiğimiz yıl yine başarısızlık sonunda ligin henüz başında göreve getirilen ardından ligin neredeyse yüzde 75'inde takımın başında olup ülkedeki tüm kupaları kazanan teknik direktörün görevine 3 dakikada son verildi ? Burada verilecek tek yanıt beni tatmin eder. Kulüp hiyerarşisine aykırı hareket.
 
Buradan teknik direktörün kulüp değerleriyle örtüşmeyecek hareketleri vardı demeye getiriyorum. Ancak böyle bir şey yoksa hiç kimse zamanında futbolcu olarak görev yapmış, ülkenin parlayan teknik direktörleri arasına girmiş, sakin, saygılı kişiliği ile kulübü gönendiren bir adamı senin henüz başında Galatasaray kulübünden sırf egoları zarar görüyor, sırf sosyal medyada tepki alıyor diye gönderemez.
 
Takım içerisinde otorite kuramamak, bazı futbolcuların disiplinsiz davranışlarını gerektiği gibi cezalandıramamak durumlarını ve taktik zaaflarını ayrı bir yazıda tartışabileceğimiz Hamzaoğlu, Galatasaray'ı ve Türk futbolunu çoktan beri esareti altına alan endüstriyel futbolun son kurbanı olmuştur. Bu tatminsizliğin ne yazık ki taraftarın da büyük bölümüne yansıdığı kanısındayım. Anlayacağınız, kulübüne 30 yıl hizmet etmiş bir Totti'nin, hocaların hocası diye adlandırılabilecek bir Alex Ferguson'un ülkemiz futbolunda çıkma, kulüplerinin bayrak adamı olma olasılığı artık neredeyse sıfırdır.
 
İcraatleri ve mevcut sisteme dirençleriyle Altınordu futbol kulübünü bundan ayrı tutuyorum.