17 Temmuz 2017 Pazartesi

THE TUDORS

Galatasaray'ın son 4 yıllık sürecini değerlendirmek oldukça kolay. Eldeki veriler büyük bir istikrarsızlığı işaret ediyor. Anlayacağınız takım bu süreçte kupalar kazanmış olsa da taraftarının aklında hep bir soru işareti yaratmış. 4 yılda takımın başına kısa sürelerle farklı teknik adamlar gelmiş. Kim bunlar? Manchini, Prandelli, Hamza Hamzaoğlu, Mustafa Denizli, Riekering. Arada birkaç haftalık Taffarel ve Orhan Atik dönemlerini saymıyorum tabii. 4 yılda 5 teknik adam dahi istikrarsızlığın ne boyutta olduğunun kanıtı sanıyorum. Bu süre zarfı içinde takım 1 Süper Lig, 3 Türkiye Kupası ve 2 de Süper Kupa şampiyonluğu yaşamış ki sanırsınız oldukça başarılı.
Burada sorunlu yapının Galatasaray yönetiminden kaynaklandığı âşikar. Sürekli "çilek" bekleyen taraftar şımarıklığını tatmin edemeyen bir Galatasaray yönetimi değil mevzu bahis olan. Nedir peki işaret etmeye çalıştığım: Ünal Aysal ile moda haline gelen yıldız alma çılgınlığının tesiri ile dara düşen kulübü namerde muhtaç eden zihniyet tabii ki. Kulübün paha biçilemeyen satılmazlarını faiz borçlarına teminat gösterecek kadar acz içinde bulunmak da Galatasaray'ın son dönem yaşadığı sıkıntıların resmini çiziyor.

Bütün bunların yanında sezon ortasında varlığı ve rüştü sorgulanan bir teknik direktörün (JOR) gönderilip yerine oyunculuk kariyeri dışında özgeçmişinde kayda değer bir başarı bulunmayan Tudor'un getirilmesi halihazırda keyif vermeyen takımın geleceği hakkında kafalardaki soru işaretlerinin artmasına neden oldu. Tudor gelir gelmez asarım keserim, artistlik yapanı yakarım dercesine birkaç uygulama yapsa da takımdan kestiği Bruma'yı kestiğinin ikinci haftasında kadroya alıp takımın isyankarı ve gizli lideri Sneijder'e gereken ayarı veremeyince Tudor hanedanının daha ilk ayda yıkılacağına kanaat getirmek çok zor olmadı. Sezonu gürültü patırtı içinde perişan bitiren Galatasaray'da Tudor'a zaman verilmesi gerektiğine dair çıkan cılız sesler duyulmadı bile.

Özbek yönetimi için ne söyleyeyim ki ? Boşuna dönen bir teker gibi. Bakmayın siz şike davası sonrası ortalığın tozunu atan bir (hoş bir serap gibi) Galatasaray vardı hani. O günden bu yana takımın da futbolun da pek tadı tuzu yok. Bırakın şampiyonlukları, kupaları. Tribünlerden belli söylediğim. Bugün Galatasaray'da yaşananlar o günlerin mirasıdır biraz da.

Sneijder'in gönderilmesi taraftar arasında büyük infial yarattı. Yönetime karşı var olan nefreti birkaç kat artırdı. Sneijder'in gönderilmesi hususunda taraftarın geneli gibi düşünmüyorum. Yeteneği ne olursa olsun takımın liderini zora sokan bir oyuncunun varlığı yarar sağlamaz aksine takıma zarar verir. Tudor'un sahada savaşacağı askerleri belirleme özgürlüğüne saygı duymalı. Taraftar her halükarda gerçekleşecek olan ayrılık için biraz erken gözyaşı döküyor sadece bu. Şino zaman zaman gösterdiği üst düzey yeteneği ile kulübün hafızasında yer alacaktır.

Nedense Sabri ve Semih için daha çok üzüldüm. Bu iki adam kulübün bayrak oyuncularındandı. Dört büyüklerde pek de alışık olamadığımız altyapıdan yetişen esas oğlanlar. Böyle bir kültürümüz olmadığından tek celsede postaladık ikisini de. Taraftar gösterecekse vefasını Sneijder'den önce bu ikiliye göstermeliydi ama nerde?

Söylenecek çok şey var. Bakalım kısa vadede Galatasaray'ı bekleyen yeni bir Tromsö faciası var mı? Perşembe günü takımın bütün çarklarına kendi yeteneğince bakım yapan Tudor'un bisikleti tamir edip Avrupa sahnesinde sürmek için yeterli zamanı olacak mı göreceğiz?