15 Kasım 2010 Pazartesi

SON 20 YILDA GALATASARAY


galatasaray'ın hali ortada. bloglarda yazılanların birçoğunu okudum. tamamı gelinen noktadan yakınıyor. bloglardaki yazıların ortak yönüyse futbolcuların ruhsuzluğu ve yönetimin yanlışları...

80'lerin sonunu 90'ların başını hatırlayan ve yazan blogger arkadaşların sınırlı sayıda olduğunu düşünürsek son 20 yılda galatasaray'ın durumunu şöylece değerlendirebiliriz sanıyorum.

galatasaray 80'li yılların sonuna 17 sene şampiyonluk görmemiş tribünlerin feryatlarıyla girmişti. her şeye rağmen takımının yanında olan bir taraftar kitlesiyle. keza arşivden galatasaray'ın yıllar sonra gelen şampiyonluk görüntülerini, taraftarın heyecanını, iştahını izleyebilirsiniz. 80'li yılların sonunda galatasaray bir ekol deniyordu. derwall'in yönetimindeki galatasaray'ın bu alman ekolünü hayata geçirmesi uzun sürmedi ve ardından gelen mustafa denizli sistemi sürdermeyi bildi.

sistem deyince sadece diziliş, alman disiplini falan aklınıza gelmesin. tam anlamıyla olmasa da profesyonellik bilinci ve aile ortamı yaratıldı florya'da.

mustafa denizli'nin galatasaray'ı avrupa'ya taşıması yaşanan başarılar vb. galatasaray'ı ülke içinde sivriltti.

bu başarı dönemi kısa süreli kesintilere uğrasa da feldkamp, hollman gibi hocalar başarının sürmesinde pay sahibi olmuştur. bu yıllarda türkiye ligi başarılarının yanında bir ilk yaşanmış ve şampiyonlar ligi'ne katılan ilk türk takımı olunmuştur. (man utd. elendi)

sonrasında saftig ve souness gibi hocalarla çalışılıp bir düşüş yaşanmış olsa da galatasaray futbol takımı her sene başa güreşen bir takım olma özelliğini sürdürmüş, kupasız tamamladığı sezon neredeyse olmamıştır.


bu bölüme kadar florya'da diğer takımlarda olmayan avrupai bir sistem kurulduğu dönemin futbolcuları tarafından da sıklıkla söylenegelir. galatasaray her anlamda diğerleri arasında parlamaktadır. rakipleri bir sezon başı yüzlerce futbolcu alabilecek cüreti gösterirken galatasaray florya'dan çıkan yetenekleri ile adeta bir ajax bir barcelona modelidir türkiye'de. bu anlamda 90'lı yılların en iyi takımıdır ülkede.

96-2000 sezonu başka bir ekolün hüküm sürdüğü yıllar.biraz daha otoriter bir yapı tabiri caizse. fatih terim'in getirdiği sistem mutlak hakimiyeti sağlayan tek bir liderin etrafında gelişmiştir. galatasaray futbol kulübü her anlamda hocaya teslim edilmiş bu anlamda ingilizlerin man utd.'ına benzer bir yapı hayal edilmiştir. 4 yıl boyunca şampiyonluk getiren bu sistem 2000'de uefa kupası ve süper kupa ile taçlandırılmıştır.

bu periyotta tribünlerin inanılmaz iştahlı ve başarıya aç olduğunu görmekteyiz. galatasaray tribünleri o dönem rekorlar kırmış, harika şovlarla sami yeni sarı ve kırmızıya boyamıştır.


her zirvenin ardından gelebilen rehavet duygusu 2000-2001 sezonunda kendini göstermiş. önemli bir teknik adam olan lucescu dahi takımdaki ve tribündeki rehaveti önleyememiştir. ligde şampiyonluk ezeli rakibe bırakılmış, şampiyonlar ligi çeyrek finali teselli olmuştur. o sezonun sonu 96-2000 jenarasyonunun da dağılması anlamına gelmektedir.

2001-2002 sezonunda günümüz kadrosunun iki katı daha kalitesiz olan bir kadro ile büyük başarılar yaşanmıştır. galatasaray şampiyonluğu, florquein, perez, niculescu, arif gibi futbolcularla göğüslemiş, lucescu sistemini oturtmayı becermiştir.


KIRILMA ANI.....

tüm taraftarlar gibi o günlerde ben de lucescu'nun futbolundan haz etmiyordum ancak bana kalırsa galatasaray futbol kulübünün buralara gelmesinin en önemli yılıdır. 2002 yılının sonu. lucescu şampiyon yaptığı takımdan kovulmuştur. sonrasındaki başarılar ise hala hatırlarda. lucescu'nun kovulması galatasaray'ın çöküşünü hızlandırmıştır kanımca.

bir mesih gibi geri getirilen terim, iki sezon boyunca istediklerini yapamamış, florya'nın ortadan kalkan aile ortamını ve hiyerarşisini geri getirememiştir. saçma sapan transferler, 2000 benzeri bir başarı telaşı, altyapıdan kopuş çöküşün nedeni olmuş bugünlerin sinyalleri verilmiştir. 6-0lık hezimet vb. felaketlerle terim 2. sezonu bitirmeden istifasını vermiştir.

sonrasında hagi'yi ve yaptıklarını hatırlayacaksınız. temeli olmayan bir yapı üzerinde denemeler... hagi de 1.5 sezonun sonunda kapıyı çarpıp kaçmıştır. anladığım kadarıyla yönetim 90'lı yılların dirayetini bir türlü gösterememiş ve hataları hatalarla kapatmayı tercih etmiştir.

gerets dönemi mucize şampiyonluğu için sanırım kimse büyük başarı gibi sıfatlar yakıştırmayacak. gerets de 2.sezonun sonunda takımı terk edenlerden olmuştur.

bütün bunlardan sonra 70'lik kalli ile 90 yılların başında gerçekleşen devrim tekrar edilmeye çalışılmış, sağlığı el vermeyen hoca disiplini sağlasa da başarılı olamamış, sezon sonunda kondisyoner cevat güler yönetiminde sahaya çıkan galatasaray takım olabilme genlerini kullanarak şampiyonluğu yakalamıştır. sonraki sezonun teknik adamı ise skibbedir. o da hatırladığınız üzre başarılı olamaz.

skibbe döneminin sanıyorum en önemli özelliği, flash transfer hastalığının başlangıcı olması. baros, kewell, lincoln, keita, franco.... gibi isim çılgınlıklarının başlama safhası. bu dönemin ardından düşüş hızla sürmüş, sezon sonunu getiremeyen skibbe'nin yerine bülent korkmaz gelmiş, bir ayıp da kendisine yapılmış lucescu'da olduğu gibi gözünün yaşına dahi bakılmadan yerine rijkaard getirilmiştir.

yine bir ekol çabası içindedir galatasaray. tabii yalandan bir ekol çalışması. rijkaard mucizevi bir biçimde başlar sezona ancak altyapısı sağlam olmayan kulüpte her geçen gün yozlaşan sistem ve karaktersizleşen futbolcular 1 sezon tahammül edilen rijkaard'ın ipini bu sezonun hemen başında çekmiştir.

sıradaki kurban hagi. son on yılda lucescu, terim, hagi, geretz, kalli, skibbe,bülent korkmaz, rijkaard, hagi olmak üzere bir teknik direktör tablosu görülürken başarıdan söz etmek komik olacak sanırım. bu günlerde 100 yıllık sevda cd'lerini açıp açıp şaşalı günleri izlemenin vaktidir. muhtaç olduğumuz kudret sanırım o günlerde saklı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder