Bırakın maçı falan 22 yıl önce
büyük efsaneyi sonsuza uğurladığımız bu günde beraberlikmiş, mağlubiyetmiş
bunlar arka planda kalmaya mâhkum meseleler. Futbolumuzun “Bizi sevenleri
üzmeyelim baba! ” sözünü söyleme inceliğini gösterebilmiş bir avuç efsanesinden
birini, Metin Oktay’ı rahmetle ve özlemle analım bugün. Endüstriyel futboldan
ve o anlayışın yetiştirdiği futbolculardan sıkıldığımız her an bahsettiğim şu
güzel insanları gülen gözlerle bir kez daha hatırlayalım.
Galatasaray 2000’li yıllara
gelindiğinde ülkede mazisine, mazisine damga vurmuş isimlere sırtını dönmüş,
vefayı semt ismi olarak kullanan bir kulübe dönüşmüştü. Büyük kaptanlar,
golcüler, takımın sembol isimleri ve hatta kurucu hakkıyla anılamıyor hayatta
olanlara bir jübile dahi çok görülüyordu. Son yıllarda sembol isimlerin özür dilenircesine
hatırlanması ve onore edilmesi beni çok mutlu ediyor. Bu anlamda Metin Oktay’ın
anılması bu organizasyonlar içinde en değerli olanlarından.
Gelelim maça. Galatasaray’ın
kadrosunu gördüğümde ülkesinden geç gelmiş de olsa kalede Muslera’nın olacağını
bekliyordum. Terim, jetlagı öne sürerek ve pek tabii haklı olarak Muslera’yı
oynatmadı. Selçuk İnan ve Sneijder de milli aranın ardından rotasyona takılan
isimler oldu. Anlayacağınız zorlu geçeceği
ortada olan bir maç vardı
önümüzde.
Antalyaspor kadrosunu
incelediğimizde karşımıza veteran sınırına ulaşmış olsalar da 4 büyüklere bir
şekilde uğramış tecrübeli isimlerle karşılaşıyorduk ki bu tecrübe böylesine
sıcak atmosferlerde çoğu zaman iyi işler çıkarabiliyor. Maç boyunca Antalyalı
futbolcuların harika kontralar yakalamaları, Galatasaray’ın oyuna tempo
kazandıracağını hissettikleri anda oyunu
soğutmak için yaptıkları profesyonel haraketler
yukarıda söylediğimi destekler nitelikte.
Galatasaray takımı ilk yarıda
baskı kurduğu dakikalarda direkleri geçebilse farklı bir skor ile karşı karşıya
kalabilirdik. Hakemin es geçtiğini düşündüğüm bir el pozisyonu da penaltı ile
sonuçlansaydı Terim ikinci yarıda sahaya Bruma’yı kurtarıcı olarak değil
taraftar ile buluşsun diye çıkaracaktı.
İ
lk yarıyı kapatan kontra golü
ikinci yarı harika bir maçın habercisiydi ki beklentilerimiz boşa çıkmadı.
İkinci yarıya Terim forveti 3’leyerek başladı. Amrabat maç içerisinde birkaç
kez yanlış pas tercihi yapınca kesiği yedi. Bruma sonrası tribünden bir müddet
yeşil sahaya inemeyecektir görüşündeyim.
Gol arayan Terim kurtarıcı olarak
18 yaşındaki Bruma’ya “merhaba deyin” dedi taratara. Ne yalan söyleyeyim maçın
heyecanından çok da iyi bir analiz yapamadım Bruma ile ilgili. Maç içinde
celallendiğim ağzımı bozduğum ender dakikalardan biri Emre Çolak’ın oyundan çıkma
anıydı. Bu dakikada ilginçtir sahaya 18’lik Bruma giriyordu. Tribünler
altyapıdan yetişen bir yeteneğimizi galiz küfürlerle uğurlarken yeni transferi
sevgi ile karşılıyordu. Ülkedeki futbol kültüründen tiksinmeme neden olan
sahnelerden biriydi. Sonuncusu olmayacağı için üzülüyorum.
Galatasaray’da 90 dakika ayakta kalabilen
ender oyunculardandı 36’lık Drogba ki bu da Türk futbolcuları ne kadar
düşündürüyordur acaba? Birkaç gün önce bir blogda okuduğum “Çare Sabri, Çilek
Değil” http://wwwextensor.blogspot.com/2013/08/care-sabri-cilek-degil.html
adlı harika yazıyı doğrulayan bir son 30 dakika yaşadığımızı da belirtmem
gerek. Sabri, Drogba’nın golünün asistini yapıp oyuna girdiği andan itibaren
maça tempo kazandırdı ve futbol
için ne kadar önemli bir aktör olduğunu
yine gösterdi.
Galatasaray için 4 maçta 3
beraberlik ve bir galibiyetle iyi bir başlangıç olmadığı ve takımın skor
üretmede sıkıntı çektiği ortada ama ortalığı yangın yerine çevirip felaket
tellallığı yapmak da bugünün işi değil. İlk 10 hafta ve şampiyonlar ligindeki
performans daha incelikli yorumlar adına yeterli olacaktır.
Bekliyorum,bekliyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder