Geçtiğimiz gün oynanan Real
Madrid maçındaki hezimetin taktik analizi ile uğraşmaktansa maç öncesindeki,
maç oynanırkenki ve maçtan sonraki taraftar tepkilerini yorumlamayı tercih
ediyorum. Keza ilk otuz dakikada rakibini ablukaya alan, tam anlamıyla bir
şampiyonlar ligi takımı hüviyetine bürünmüş 8 yabancılı Galatasaray’ın her şeye
rağmen Türk usulü bir golden sonra yerle yeksan oluşunu hatırlatıp can sıkacak
değilim.
Galatasaray zorlu bir süreçten
geçiyor. Geçtiğimiz sezon profesyonelliği, az ama öz konuşması ve duruşu ile
övünülen başkanın farklı bir kimlikle karşımıza çıkması, federasyonun tarihinde
belki de ilk kez büyüklerin taleplerini kulak arkası ederek yabancı
sınırlamasında ısrarcı olması, aynı federasyonun milli takımdaki kötü gidişi
Fatih Terim’le düzeltme çabası Galatasaray’ın zorlu sürecini daha da zorlu bir
hale getirdi. Bu atmosfer altında halihazırda ligde 6 puan kaybeden takım
TTarena’nın çimlerine çıkıyordu ki taraftar şampiyonlar ligi hatırına
tribünleri hıncahınç doldurarak takımına destek veriyordu. Ne yalan söyleyeyim
maç öncesi kareografisi de maç içindeki bazı tavırlarla çelişecek denli ince
düşünülmüştü. *Açtığı pankartta kurucusunu unutmayan, ruhuna rahmet gönderen
bir taraftar grubunun yaman çelişkisine az sonra değineceğim.
Galatasaray’ın Avrupa maçlarının
büyük klasiğidir: Galatasaray geriye düştüğünde gole kadar tribünleri aslanlar
gibi inleten taraftar bir anda kediciğe dönüşür. Real maçında da benzeri oldu.
Bunda takımın oyuna harika başlamasının, işlerin iyi giderken basit bir hatayla
bir anda berbat olmasının payı var pek tabii ancak bu tip durumlarda Türkiye’de
konsantrasyonunu en çabuk kaybeden taraftar grubu ne yazık ki Galatasaray’da,
bir kenara not edilmeli.
Takım ikinci yarıda iyice oyundan
düşüp farkı kalesinde görünce taraftar geçen yılın çeyrek finalistini sahada
yalnız bıraktı, geçen yılın çeyrek finale kadar gol kralının kulaklarını ise
kendisi söylene söylene kenara gelirken bir güzel çınlattı. Burak Yılmaz’ı
günahım kadar sevmiyor olsam da sahaya yansımasını arzu ettiğim tribün tepkisi salı
günkü gibi değildi. Ben maç öncesinde kurucusu ve yeni nesil kurmayları ve
askerleriyle takımını Avrupa’ya bir kez daha hatırlatan taraftardan bu inceliği
maç boyunca göstermesini, takımının arkasında skor ne olursa olsun kalmasını
arzu ediyorum. Fakat biliyorum ki Sami Yen döneminden beri çokça eleştirdiğim
taraftar kitlesinin istediğim hale evrilmesi ne yazık ki torunlarıma kalacak.
Sözlerimi maç sonrası özellikle
sosyal medyada ve pek tabii gerçek sosyal ortamda dönen hezimet şakalarına
değinerek bitireceğim. Daha bir önceki yazısında futbol hamasetinin gülünç ve
itici olduğunu ileri süren bir yazar olarak skoru tiye alan Fenerbahçe ve
Beşiktaşlılara vatan millet Sakarya sözleriyle yüklenecek değilim. Böylesine
büyük bir fark her zaman için rakip takım taraftarlarının alay konusu olmuştur,
olacaktır da. Ben bu “potansiyel tiye alınış stresi”nin futbol taraftarının
futbola olan tutkusunu ikiye katladığına inanıyorum. Mesele şakalarda düzeyi koruyabilmekte ve işi
latifenin ötesine götürmemekte. Yoksa birçoğumuz 7-0lık Sigma hezimetiyle
ilkokulu bitirdik, bazılarımızsa 8-0’lık Liverpool faciasında yepyeni aşklara
yelken açmıştık. Bol gollü günler dilerim :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder