26 Ağustos 2013 Pazartesi

ÇARKLARI ISLATAMAYAN GÖZYAŞLARI

Bazen kelimeler kifayetsiz kalabiliyor. Futbol hayatının en verimli çağında genç bir futbolcu  taraftarın –büyük bir ihtimalle galiz denebilecek seviyede- küfürlerine dayanamayarak gözyaşları içerisinde sahayı terk edebiliyor. Volkan’ın oyunu terk etmesi üzerine yarın pek çok köşe yazarı ağabeyimiz kınamalar yollayacak, pek çok futbol magazin(!) programında mahallemizin bıçkın, delikanlı yorumcuları durumu lanetleyen komik sözler edeceklerdir. Tabii dikkati üzerinde toplamak isteyenler de olacak ve “Ya profesyonel futbolcu tribünlere kulak asar mı, sen işini yap, milyon dolarlar alıyorsun” diyerek Volkan’ı eleştirecektir.

Bu olaylara bu şekilde yaklaştığımız ve sporun ruhuna uygun bir sistemi getirecek devrimi gerçekleştiremediğimiz sürece bu ve buna benzer tribün magandalıklarını, sporcu yitirişleri daha çok yaşayacağız.
“Endüstriyelleşen futbol dünyasında yılda en az 50 gol atan C.Ronaldo’nun Bernabau’da yuhalandığına tanık oluyoruz, Volkan Şen’e yapılan ne ki?” diyebilirsiniz. Türk futbolu da o iğrenç Endüstriyel Futbol çarkının belki de en önemli parçalarından biri. Ancak her alanda olduğu gibi futbolda da yanlış olanı en uçlarda yaşıyoruz. Buna yozlaşmışlık adı veriliyor.
Evet, bundan bir iki yıl önce İngiltere Championship’te 20 yaşındaki bir genç kaleci “Bu oyundan ve mentaliteden çok sıkıldım” diyerek futbolu bırakmıştı. Evet, takımlarının her şeyi olabilen bazı futbolcular dahi arenalarda göbeğini kaşıyarak “Eğlence istiyoruz!, dahasını, dahasını istiyoruz” diye hönküren  sürüler tarafından yuhalanabiliyor ancak futbolun o seyir zevkini, heyecanını yaşamayı arzulayan bir güruh hala ayakta ve o güruh bir futbolcunun göz yaşlarıyla sahayı terk etmesine katlanamıyor.

Volkan Şen’i gözyaşları içerisinde saha kenarına götüren psikoloji neydi tam olarak bilemeyiz çünkü çalıştığımız şirkette işimizi yaparken yanımıza gelen tüketici “Lan ben senin yapacağın işin ta …., senin ananı, avradını……” demiyor. Milyon dolarlar aldığınızı düşünün ve her iş günü onlarca yüzlerce müşterinin her hatanızda size bunları söylediklerini tasavvur edin. Bence defalarca istifanın eşiğine gelirdiniz.

Endüstriyel futbol, tüketen ve tatmin olamayan taraftarı da beraberinde getirdi buna hiç şüphe yok. Dünya liglerinden amatör ruha özgü haberler aldığımızda “Vay beee” nidalarıyla “O ruh hala yaşıyormuş.” dediğimiz anlar oluyor. Bir diğer gerçekse şu ki: Türkiye’de endüstrileşen futbol ve tribünler 2000 sonrasında kendini daha da çok hissettiriyor. İşin kötü yanıysa sistem içerisinde en çok dönüşenin futbolcular değil seyircilerin oluşu oluyor.  Bu çok da sempatik olmayan güruh tribünlere adım attığında sadece ve sadece tatmin olabilmeyi arzulayan, bu yolda her şeyi mübah gören, bu anlamda belki de 90 dakika boyunca en iç acıtan küfürleri edebilen insanlara dönüşüyor. Bunu hemen her tribünde görüyorsunuz. Çok uzaklara gitmeye gerek yok! Tugaylar, Okanlar’dan sonra altyapıdan bir armağan gibi büyüyen Arda Turan’a bir iki başarısız maçtan sonra edilen küfürler hala akıllarda. Aynı manzaraları defalarca Beşiktaş ve Fenerbahçe tribünlerinde de gördük. Volkan Şen’e yapılanlar şaşırtmadı belki ama sistemi bazılarımıza yeniden sorgulattı.


Pek çok branşta ve sektörde olduğu gibi futbolumuzda da işleyişin devrimle yenilenmesinin büyük felaketlere gereksinim duyduğunu düşünürsek, bırakın devrimi Volkan’ın bazılarımızı yaralayan o göz yaşlarının sistemin çarklarını ıslatamayacağını görebiliriz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder