3 Şubat 2021 Çarşamba

SÖZDE DERBİ BOSPHORUS


Hafta sonu boğazın derbisini var ve ben uzun süredir Türk futbolunun bu zirve derbisini iple çekmiyorum. Rekabetin ötesinde sahada ve saha dışında sizi oraya çekebilecek bir şey bulunmuyor artık. Rekabete bakışınız da orta okul, lise yıllarındaki gibi değilse gördüğünüz manzaradan tiksiniyorsunuz. 

Taraftarların bir arada olduğu, Karınca Ezmez'lerin tribünlere liderlik ettiği, ya ya ya şa şa şalı tezahüratların naifliğini anıp gereksiz bir romantizm yapacak değilim. Endüstriyel futbolun - asla savunucusu değilim- izleyiciyi getirdiği noktanın farkında bir futbolsever olarak derbinin bu vahşi sisteme hizmet eden marka değerinin de artık sıfırlandığını ifade ediyorum sadece. Bu sistemin özü satışsa, elimizdeki satılabilecek potansiyele sahip tek derbiyi de satılamaz hale getirdik diyorum. 

Bu durumdan rahatsızım çünkü futbol seyir zevki çok yüksek bir spor dalı. Sahadaki azim, kazanma adına yapılan teknik değişiklikler, iklim şartlarının sonuca yaptığı etki, yetenekli futbolcuların sanatsal hareketleri size harika bir doksan dakika yaşatabiliyor. Bazı maçlarda yenilseniz bile doksan dakika yaşadığınız heyecanı sevebiliyorsunuz. Ortada maç sonrası konuşulabilecek bir saha içi performansı söz konusu değilse ya da öyle bir performansı gölgeleyecek olaylar yaşanıyorsa; seyir keyfiniz şike, kayırma, organize, eyyam gibi lafların da kıskacında bıkkınlığa dönüşüyor. 

Seyir keyfini ligimizde aramaktan vazgeçeli epey vakit oluyor. Son zamanlarda ancak İngiltere Premier Ligi ve Seri A'dan keyif alabiliyorum. Oralarda da yıllar evvel duyduğum rekabet heyecanını yaşayamıyorum ne yazık ki. Çünkü rekabet heyecanı zaman içerisinde içselleştirdiğiniz, taraftarı olageldiğiniz takımla ve ezeli rakipleri destekleyen arkadaşlarınızla yaşanıyor. Hafta boyunca derbinin beklenmesi, mevkilere göre futbolcu karşılaştırmaları, rekabetin geçmişine dair izlenen maçlar vb. Maç sonrası yine hafta boyunca süren takılmalar, karşı takımdaki bir oyuncunun klas hareketine vurgu ve hakkını teslim etmeler vb. Bunlar rekabet heyecanını besleyen unsurlar oluyor. Rekabet heyecanı çok şeye kâdir tabii. Son dönemde kalitenin esamesi dahi okunmayan "Süper(!)" Lig'imizi elit liglere göre çok daha pahalı izlemek zorunda kalıyorsunuz. PL'nin tüm maçlarına ödediğiniz parayı sadece Boğazın Derbisi'ne ödeyebiliyorsunuz sözgelimi.  Anlayacağınız rekabet heyecanı satıyor.

İçimde o heyecandan eser kalmadı desem abartmış olmam. Galatasaray - Fenerbahçe derbisini, tribünde yaşayamasam da ergenliğim kahve köşelerinde sigara dumanından gözlerim yana yana derbi izleyerek geçti. Bugün hop oturup hop kalktığımız maçları artık topluca izlenen yerlerde takip etmeyi tamamen bıraktım. Buna tövbeliyim demek daha doğru olur. Hangi takım taraftarı olduğunuzun önemsiz olduğu bir utanç noktası haline geldi o derbiler. Küfürler, hakaretler ve hatta ırkçı sözler havada uçuşuyor. Mekan kahveymiş, bir otelin restoranıymış fark etmiyor. Maç sırasında hiçbir etik değerle ilgisi olmayan, takımına değil taraftarına oynayan ve yerden kalkmayan topçular, eyyamdan eyyama koşan beceriksiz, yeteneksiz, yetersiz hakemler; maç sonları hakem hatalarına sığınan bıçkın teknik direktörler, iki cümleyi bir araya getirmekten aciz kalantor yöneticiler...

Hafta sonu yukarıda söylediklerimden farklı bir derbi izleyemeyeceğiz. Yeni transferlerin yarattığı sahte heyecan dahi bu çirkinliği gizlemeye yetmeyecek. Saydığım tüm sıkıntıların yanı sıra futbolcuların üzerindeki yoğun baskı da seyir zevkini sıfıra indirecektir. Ezeli rakibe yenilmeyi geçtim, ondan gol yemenin dahi aforoza neden olduğu bir dönemi yaşarken sahadaki yirmi iki kişiden futbol resitali sunmalarını beklemek saf dillik oluyor haliyle. Bu yıl ilk kez rekabetin vahşi ihtirasına kapılmadan maçı satın almayacağım. 3 dakikalık özetin bile fazla geleceği sönük bir heyecan neyime yetmiyor zaten benim.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder