16 Temmuz 2013 Salı

YILDIZ TRANSFERİ VE İDOL YARATMA İKİLEMİ


Bundan böyle haftanın birkaç günü yazılarımla siz değerli okurlara alternatif bir bakış açısı yaratmaya çalışacağım. Haliyle ağırlıklı olarak “Galatasaray” olacak yazılarımın konusu. Futbol ruhuna ve pek tabii ki etiğe aykırı yazılar okuyamayacaksınız benden. Elimden geldikçe “endüstrileştirilememiş futbolu” arayan gözlerimin gördüklerini sunmaya çalışacağım.

Her neyse girizgâhı pek uzun tutmamalı ve ilk yazıya başlamalı. Başlıktan da anlayacağınız üzere Galatasaray’ın yepyeni ve “sansasyonel” transferleri ile ilgili birkaç lafım olacak.

Her futbolseverin taraftarı olduğu takımda “yıldız” görme arzusu vardır. Ne yalan söyleyeyim bu bende de vardı. Rakip takımlar dünya arenasında harika işler çıkarmış yıldızları kadrolarına kattıklarında imrenerek baktığımı dün gibi hatırlıyorum. Bu söylediğim, lise ve üniversite yıllarıma tekabül eder. Fenerbahçe’nin Anelka’yı, Roberto Carlos’u Şükrü Saraçoğlu’na çıkarması beni imrendirmişti mesela. O günler uzakta kaldı diyebilirim artık öyle düşünmüyorum.

Eski kafalılık olarak algılanabilir ve pek çok kişiye “eğlencemizi öldürür” sözünü söyletebilir ancak ben takımımda sansasyonel isimlerdense takımın idolü olmuş ya da olabilecek futbolcular arıyorum artık. Durun biraz somutlaştırayım. Şunu diyorum ben: Milyonlarca avro harcanarak son durağı olan Katar’dan önce takımıma gelmiş bir veterandansa takımı için her şeyini veren, para için takımını bırakıp gitmeyen ve hatta tribün geçmişi olan bir Totti yaratmak arzuluyorum takımımda. “Bizi sevenleri üzmeyelim” baba diyebilecek incelikte yeni bir Metin Oktay’la övünmek istiyorum mesela. –Arda Turan bu modele yakın bir futbolcuydu ancak hem konjektür, hem futbol kültürümüz hem de futbolcunun içinde bulunduğu psikoloji bu arzumu engelledi sanırım.-

Dünya’da şu an söylediğime benzer işleri yapabilen ya da böyle futbolcularla iş yapabilen çok kulüp yok açıkçası. Totti örneğini verdiğim için AS Roma takımının böyle bir anlayışa sahip olduğu düşünülmesin. Onların da Avrupa sahnesinde olabilmek adına neler yaptığını çok iyi biliyoruz. Pek tabii Roma taraftarının da yıldızları kadrolarında görme arzusunun olduğunu bildiğimiz gibi.

Böylesine sansasyonel transferlerin arzu edildiği ve gerçekleştiği futbol kulüplerinde doyumsuzluk en büyük problem olarak karşımıza çıkıyor. Tribünler 3-4 maçın ardından bahsi geçen yıldızların yenilerini arzu etmeye başlıyor. Bu da haliyle tüketimi tetikliyor. Takımların idol isimleri olamazken, taraftarlar da AVM’lerde istediği olmamış sinirli müşterler gibi davranmaya başlıyorlar. Anlayacağınız ben böyle bir takım ve taraftar kültüründen haz etmiyorum.

Ne mi istiyorum ? Kulübün borçları ödenemeyecek hale geldiğinde, takımı bir şirkete satmaya karar veren yönetime karşı çıkan taraftarların 1800’lerde kurulan bir camiayı adeta yok sayabilerek kendi imkanlarıyla yepyeni bir takım kurabildikleri, o onurlu duruşlarını amatörden başlayan takımlarının arkasında durarak sürdürebildikleri bir futbol kültürü arzuluyorum. Evet, merak edenleri AFC Wimbledon takımının 2002’de başlayan serüveninin araştırmaya davet ediyorum. Bu etkileyici hikaye bir efsaneyi bitiyor ve iki takım yaratıyor İngiltere’nin alt liglerinde. Milton Key Dons ve AFC Wimbledon. Paranın gücü ve takımlarını para ve sükseden çok üstte gören bir taraftar yığını. İlk yazımı ne tarafta olduğumu göstermek adına yazdığımı belirtiyor ve sizleri saygıyla selamlıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder